Beni Eşkiyalar Alim Etti... Gazzali
Bütün
isteği tutkusu mükemmel bir alim olmaktı. Evden kaçıp kitapların peşinde
Dünya’yı dolaşmaya başladı. Günlerce okudu yine doymadı okumaya... Okudukça bitmez
tükenmez deryanın yeni kapıları aralandı önünde…
Bir
gün kitapları ona yine uzak diyarları tarif ettiler. Yola düşmeden durması
mümkün değildi. Önüne ilk çıkan araba ile bilinmez uzak diyarlara doğru yola
çıktı.
Vadideki
dar ve engebeli yollarda sürekli sarsılarak yol alan arabanın önünde
aniden beliren palabıyıklı eşkıyalar
yollarını kesti. Herkesin kıymetli eşyalarını alıp, kocaman çuvallarına
depoladılar. Bizimkinin kıymetli bir şeyi yoktu. Varsa, yoksa kitapları …
“Sen”
dedi eşkıya başı “Senin neyin var kıymetli?”
Ellerini
iki yana açtı. “Hiç dedi “Ben alimim. Sadece
okurum”…
“Ne
okursun?”
“İşte
bunları”
“Yani
hiç kıymetli bir şeyin yok mu?” “Alın kitapları, yakın.”
Bu
emirle, eşkıyalar bütün kitapları aleve attılar. Nasıl çırpındı:
“Yapmayın
ben alimim”… “Onlarsız bir hiç olurum.”
“Sen
nasıl alimsin ki…? Kitapların olmadan hiçbir şey bilmez, görmezsin. Al işte
materyale güvenenin hali budur.” Eşkıya
başı bir avuç külü aldığı gibi fırlattı, yüzüne…
O
gün hayatının en üzücü günüydü. En önemli dersini aldı. Bir daha materyale
bağlanmadı. Okudu, düşündü, süzdü,
aklına yazdı. O gün, alimliğe ilk adımı attı.
Yıllar
içinde anladı ki, alim olmak diye bir şey yoktu. Hep ilmi arayacak, asla
bulamayacak, bu yolda helak olacaktı.
Ne
kadar, helak olursa olsun ne dün, ne bugün, ne de yarın içindeki ateş sönmeyecekti.
Alim olmak bu demekti, bu derece eziyetli, bu derece lezzetli bir arayış…
eline sağlık, çok güzel olmuş
YanıtlaSil