Anı yaşamak istiyorum… Canım
sıkılıyor. Dışarıda yağmur var. Ama evde oturmaya da tahammülüm yok. Kapüşonumu
takıp çıkıyorum. Yağmurun altında bütün caddeler sokaklar temizleniyor. Şehrin tertemiz
yıkanması hoşuma gidiyor. İnsanlar caddede koşar adım yürüyüp, hızla karşıdan
karşıya geçmeye çalışıyor. Herkes acele ediyor. Nedense kimsenin iki damla ıslanmaya
tahammülü yok … Oysaki hava soğuk değil.
Yağmuru özlemenin verdiği
gevşeklikle adımlarımı yavaşlatıyorum. Kenarda yüzüme bakan bir köpek var.
Kulağında küpesi olduğuna göre belediyenin aşıladığı köpeklerden biri olmalı.
Yağmura aldırmadan yanıma geliyor, birlikte yürüyoruz.
Yağmur iyice hızlandı.
Artık yürümek keyifli değil. Hala yüzüme bakıyor, yanımda yürümeye devam ediyor.
Birlikte önümüze ilk çıkan apartman saçağının altında bekliyoruz. Benden ayrılmaya
hiç niyeti yok…
Beş, on dakika sonra
yağmurun hızı kesiliyor. Bu köpekçik pek de perişan bir hayvan. Tekrar birlikte
yola koyuluyoruz. Artık dikkatim yağmurda ya da insanlarda değil, köpekte. Şaman
inanışlarına göre bazı insanlar öldükten sonra kedi/ köpek olarak geri
gelirmiş. ‘’Bu da acaba tandık biri miydi?’’
Adımlarımız o kadar birbirine uyumlu ki… Bulunduğu
yerde sabahtan beri beni beklediğinden bile şüpheleniyorum.
Ama yok, bu süslü
düşünceler, her şeye olduğundan farklı romantik hayaller yüklemek kapitalin
dayatması aslında. Ne kadar romantik, duygusal ve mutlu olursak, o kadar
tüketme eğiliminde oluruz. Büyük marketlerde müzik çalmanın, insanları
yatıştırmanın özünde bu düşünce var. Mutlu insan, mutluluğu kaybetmek
istemiyor. Anı yaşama sevinci bitmesin istiyor. Böylece biraz daha mutluluk,
biraz daha alışveriş, biraz daha anı yaşamak… Mutluluk sonsuza dek kalsın
istemek, bu isteği körüklemek için sonsuzluğu hatırlatan, tapınak formunda
yapılan AVM’ler…
Anı
Yaşamak Derken
Anı yaşamak düşüncesi
de topluma çarpıtılarak pompalanan fikirlerden bir tanesi belki de en kötüsü…
Anı yaşamak ilk kez Victor Frankl ‘’Hayatın Anlamı’’ kitabında ortaya atılan
önemli kavramlardan bir tanesi… Metinde yazar, II. Dünya Savaşı sırasında
Nazilerin yönetimindeki bir toplama kampında akıl sağlığını koruyarak nasıl hayatta
kaldığını anlatıyor. Burada anlatılan fikir, “geçmiş endişesi”nden ve “gelecek
kaygısı”ndan sıyrılmış bir şekilde anı değerlendirmek. Yazar kitabında “Şu ana
dönerek varoluşumuzun sorumluluğunu alabilirsek, neler yapacağımızı düşünebilir
ve anda yaptıklarımızla, hem bir miktar geçmişi telafi edebilir, hem de
geleceği daha iyi kılabiliriz” diyor.
Oysaki kapitalizm, bu
anlamlı düşünceyi topluma ‘’Nasıl olsa öleceğiz, ne kadar eğlensek kardır’’
şeklinde pompaladı. Böylece son derece sağduyulu bir fikir olan ‘’Here And
Now’’ varoluş felsefesinin psikolojiye uyarlanmış hali çarpıtıldı ve tam olarak
kapitalist sermayenin dayattığı bir düşünce biçimi haline geldi.
Anı yaşamak, geçmişe
hayıflanıp gelecekten kaygı duymanın, doğrudan günümüz insanına nevroz olarak
yansımasını önlemenin en sağduyulu yoludur. Ama bu şekilde
saptırıldığında, ‘’anı yaşamak’’ aklına
geleni, hoşlandığını yapmak ileriye yönelik plan yapmamak iyi bir şeymiş gibi
empoze ediliyor. Gençler için gelecek planı yapmanın zaten imkansız olduğu
dünyada, gününü gün etmek çok normal, olması gereken bir durummuş gibi
tanımlanıyor.
Bütün düşünceler aynı
amaca hizmet etmek için birbirine sarmalanmışken, köpeğin patisini ayakkabımın
üstüne koymasıyla tekrar yağmurlu caddeye dönüyorum.
Dikkatli dikkatli
yüzüme bakıyor. Düşünceye dalıp, ortamdan sıyrıldığımı fark etmiş gibi sanki.
Akıllı bir şey bu... Birlikte eve geliyoruz. Neyse ki bahçeli bir evdeyim. Kapıyı
açıyorum sanki kırk yıldır bu evde yaşıyormuş gibi tanıdık adımlarla bahçeye
giriyor. Köşedeki ağacın altına ustaca bir çukur kazmaya başlıyor. Anlaşıldı, ne
kadar olduğu bilinmez bir süre birlikteyiz besbelli.
Onu bulduktan sonraki
düşüncelerim aklıma geliyor, adını ‘’Kapital’’ mi koysam? Kapital çok uzun,
daha kısa, söylemesi kolay, sevimli, iki heceli mümkünse İngilizce olsun, ‘’Capy’’…
İsim de tamam. Evde
köpek maması var diye hatırlıyorum. Daha önce vefat eden köpeğim boncuğun
maması kalmış olmalı bir yerlerde. Arıyorum. Evet, işte burada son kullanma
tarihi gelmemiş. ‘’Demek Capy’nin kısmetini saklamışım burada’’ diye
geçiriyorum içimden.
Mama kokusu alır almaz,
hevesle kuyruğunu sallıyor. Çabucak boncuğun mama kabını önüne bırakıyorum.
İştahlı iştahlı yiyor. İştahı acıkmış olduğundan mı, yoksa keyifli olduğundan
mı tam olarak kestiremiyorum.
Yağmur durdu. O güzel
toprak kokusunu içime çekiyorum. Böylece sanki doğa ile bütünleşir gibi olduğumu
varsayıyorum. İnsan olarak yüzyıllardır doğaya uyguladığımız zalimliği, bu
minnet dolu birkaç nefesle affettirebilmem mümkün değil biliyorum. Zaten ben insanım,
insanın derdi doğanın affı olmaz. İnsanın derdi, o sağlıklı kokuyu keyifli
keyifli içine çekip kendini mutlu etmektir… Her zaman kendini mutlu etmek, insan
kendisi mutlu olsun da isterse dünya yansın umurunda mı?
Yorumlar
Yorum Gönder