Ev Kızı Tefrikası- Nasıl Turşu Oldum? Bölüm: 13 “Randevunuza Maymun gibi Gitmeyin ” Zeynep Pınarbaşı

 



Randevunuza Maymun Gibi Gitmeyin

Evin işlerini bitirip dikiş kursuna geç kalmama telaşına düştüğüm günlerden birinde kıl payı yetiştiğim otobüsteki uykusuz kalabalık gidecekleri yere varmayı beklerken transa geçmişti.

Beş durak sonra ilk kafile indi. Ortalık biraz sakinleşince arkaya doğru ilerledim. Hevesle boş koltuk arayışındayken yer bulamamanın hüsranına kapılmış tutunacak bir kol bakınırken kadınla göz göze geldik.  

Elindeki fuşya fularını boynuna sıkıştırıp çantasından yeşile çalan bir şeyler çıkardı, avucunun içinde iyice ısıttıktan sonra bacaklarına yapıştırıp çekti. Bir daha bir daha derken otobüste yükselen seslere cevap verip, bir yandan işine devam etti.

Büyülenmiş gibi kadına, bacaklarında devam eden karnavala bakarken yanımda duran orta yaş üstü kadının cık cıklamasıyla kendime geldim.

-     Ayıp, ayıp!

Ağdacı kadın, “Beğenmiyorsan taksiyle git,” diyerek haykırdı. Ben hala elindeki şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Nuh nebiden kalma ikinci el, zar zor çalışan makineyle uğraştığımı düşününce epilasyonda teknolojinin otobüste rahatlığa kadar ilerlediğini görmek şaşırttı.

Gözlerimi dikmiş, görev aşkıyla seslere aldırmadan devam eden kadının bacaklarına dalan gözlerim kayıp gitmiş.

Çamaşır suyuna basılı ıslak Amerikan bezlerinin içinden çıktım. Mahalleli kadınların bizim çatıdaki boş odada toplanıp ağda yaptığı günler geldi aklıma. Sanki otobüsün içinde annemin sesi yankılandı.  

-     Ağdayı kaynattın mı deli karı?

-     Kaynattım, boncuk boncuk nefes alıyor vallahi.

Alüminyum tencerede kaynayan ağdaya bir parmak atıp yalamamak için zor tutuyordum kendimi.

-     Oyalanma da bezleri yıka kaldır. Bak o ağdalı olanları hala akıtmamışsın.

-     Pisliği iyice aksın, diye bekliyorlar. Kuruyanları koydum. Hem biz işimizi bitirdik. Herkes evinde yapsın burası mahallenin ağdacı dükkânı mı?

-     Sus söylenme! Benim bu mahallede bir itibarım var, baban zenginlerinden sayılır.

-     Zenginlik neydi?

-     Sus vallahi yırtarım ağzını. İnşallah, bugün o maymun kılıklı karı gelmez. Yeni taşındı dedik ama çekilir şey değilmiş ne ağda yetiyor ne bez. Ormandaki ayıda daha az kıl vardır. Bez yetmiyor karıya.

Ah anne ah, kadına demediğini bırakmazdı…

-     Efendim?

-     Yok size demedim, dalmışım.

-     Ne pişkin kadınmış yahu, utanmasa orasını da açıp yapacak.

Orası? Neresi? Utandım kadının yüzüne bakarken, çıkıvermişti ağzından öylece. Kadının yaptığı kadar ayıp gelmişti. O kadar adamın içinde orası demek. Kadınlar bize gelince “Ay orası, bir de koltuğumun altı, der elleriyle gösterirlerdi anneme.” Annem kahkaha atardı ben utanırdım. Öyle şey söylenir mi?

-     Bu şeyler yeni çıktı herhalde ben hiç görmemişim. Yanında taşıyorsun falan.

Orasını da alır mı? Soramadım kadına. Narindir. Gelenler utanır gibi yapar, sonra hiçbir şey yok gibi yatarlar koltuğa. Kimisi de kendi yapardı. Annem uğraşmazdı. Ama sosyeten düşme Nesrin Hanım vardı, değişik kadındı ‘orası’ demezdi. Afrodit’in istiridyesi büyüdü, derdi. Anlamazdım. Sonra dayanamayıp kadına sordum. Kahkahalar atıp sen beni tanımıyorsun herhalde güzellik kraliçesiyim ben, dedi. Yine anlamadım.

-     Neyi anlamadın kızım? Bıdır bıdır sen de bir şeyler diyorsun.

-     Yeni herhâlde bunlar, diyorum

-     Kızım sen nerede yaşıyorsun? Marketlere geldi bile bunlar.

Kadın bir ona bir bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı. Biri yenilikleri yalamış yutmuş, diğeri mağarasından çıkmamış. Evden çıkmam, elimde avcumda yok, başımda zebani annemle babam, anca kursa giderim, bir fakir mahalle bizimki büyük market ne haddimize mi, deseydim. Varsa yoksa mahalle bakkalına … O bana bakarken ben de ona baktım. Ne desem havalı olurdu bilemedim. Yanımdaki hanım abla ağdacıya söylenirken daldım lafın ortasından, kendi işimi kendim yaparım. Evde pişer bizimki, hatta öncesinde nenem, ben küçükken yalancı akide şekeri yapardı. Azıcık da susam serperdi içine. Elektrikli epilasyon makinesi almıştı Züleyha geçen sene , bize ağdaya gelmez oldu, havalı gelmişti. Öyle işte. Evden de çıkmam, zaten çok gıcık bizimkiler. Evde kalınca zaman büyüyor. Büyüyor falan saatler değişiyor, günlerin de adı kalmıyor.

-     La havle…

İşte ne diyordum, nenem para verdi, epilasyon aleti aldım. Yani ucuzundan ikinci el işte. Ama evde ağda seansları devam eder. O bezler, ah o bezler ayy onlar ne pisler, bir görseniz. Hep ben yıkard…

-     Ay sabah sabah bela mısın nesin midem kalktı. Biri önümüzde biri yanımızda.

-     Ayıp mı? Anlatıyoruz işte o gittiğiniz kuaförlerde de sizin pisliğinizi toplayan var.

-     Git sabah sabah milletin midesi ağzına geldi. Biri seslendiriyor, biri canlandırıyor.

Anlamadım gitti ne vardı ki bunda böyle kızacak. İnecekmiş, bileti boşa gitmiş, günahı banaymış. Aman sen de ne günahı var ki bunun. Şoför bey indir şunları diye bağırıyor bir de.

Kadın işini bitirdi. Çıkardığı yağlı kremi bacağına sürdü. Pantolonunun paçasını bileklerine doğru çekti. Adamın biri kadına doğru ilerleyip konuşmaya başladı.

-     Geçmiş olsun hanımefendi çok uğraştınız.

-     Sağ olun. Bir siz anladınız sağ olun.

-     Tabii, bu benim işim. Zor bu işler, kartımı alın. Güzellik merkezim var. Uygun fiyatlara epilasyon yaparız. Böyle otobüslerde falan uğraşmazsınız.

Adam düpedüz dalga geçiyordu. Birkaç kişi gülüşmeye başladı. Yalan yok ben de gülüyordum.

-     Neden gülüyorsunuz güzel bayan, siz de alın kartımı.

Bir anda gülen, gülmeyen tüm kadınların avucuna kartı sıkıştırıverdi. Gerçekten güzellik merkezi varmış. Doktor ayağına gelmiş hasta gibiydi kadın. Gerçi yaptığı işleri görünce epilasyonu biliyordur diye düşünmeden edemedim. Adamla muhabbeti ilerleten kadın söylenenlere duyurmak ister gibi bağırarak adama cevap vermeye başladı.

-     Ay ne yapayım, kızlar aradı hava güzel havuza gidelim, diyorlar. Maymun gibi mi gitseydim. Neticede bir nevi randevu sayılır bu da ayıp.

-     Haklısınız hanım efendiciğim çok haklı. Bizim merkeze gelin bu külfetten kurtaralım sizi.

-     Neyse koca otobüste sizin gibi halden anlayan biri çıktı.

Hiçbir lafa aldırış etmeden sohbetlerine devam ettiler. Sanki televizyon kutusunun içinde duran iki kişilerdi. İnsanlar adamla kadına dizi izler gibi bakıyorlardı. Uğultular, söylenmeler hatta küfürler yükseldi. Sesler yükselince ağdacı diğer bacağını açıp ona yapmaya başladı.

-     Defol git be kadın, insanın asabını bozma!

-     Şoför bey kardeşim, indir şunları. Terbiyesizler.

-     Ay size ne be, karılarınız hiç mi yapmıyor sanki.

-     Beyler, beyler sakin olalım hanım efendiciğim haklı.

-     Sıçarım lan senin hanımefendine çol çocuk var otobüste. Ahlaksızlık aldı yürüdü.

-     Sensin ahlaksız, kart herif.

Güzellik merkezi olan adam kadını savunmaya çalışırken, ağdacı kendisine küfreden başka bir kadına okkalı laflar salladı.

-     Sensin kaltak. Yüzsüz. Ay utanmadan hala devam ediyor. Kılları ayrı, dili ayrı uzamış kahpenin.

“O laflar sahibine ait, sana ne benim ne yaptığımdan,” derken küfürleştiği kadının kocası ayaklanıp ağdacıya doğru yürüdü. Bir anda ortalık karıştı. Tüm olanlardan kendini soyutlayan şoför yükselen seslere, ortalığın karmaşasına dayanamayıp bir anda frene bastı.  Herkes gibi olduğum yerde savruldum. Elimde duran kartvizit kenara doğru uçtu.

İzdihamın içinden başka çığlıklar kopmaya başladı. Bir anda yükselen acı feryat otobüsün içine dalgalanarak yayıldı. Adamın biri “Ah kafam,” diye durmadan haykırıyordu. Adam, saçlarına yapışan ağda bandını tutup çıkarmaya çalışırken kadının biri hızla çekti. Canı yanan adam kadını yumruklayıp savurdu. Ağdacı kadın yüzünü tutup bir yandan da “Allah belanı versin, ziyan ettin.” diye bağırıp, yerde dövünüyordu.  

Gözlerimi dikmiş adamın kafasına bakıyordum. Açılın ben eski ağdacıyım, demediğime pişmanım. Yıllar önce arkadaşım Nevin’le yaşadığım buna benzer bir anım aklıma geldi. Önce adama yardım etmek istedim. Ayağa kalkarken karmaşada yeniden düştüm. Yerde açılmamış bezlerden birini görünce atıverdim çantamın içine. Adamın saçını gördükçe gülesim geliyordu. Karısı ağda değen yeri temizlemeye çalıştıkça adamın değişen yüz ifadesine bakmaya dayanamadım, o sırada Nevin yeniden aklıma gelince patlattım kahkahayı. Otobüstekiler de gülmeye başlayınca adamın karısı küfürleri sıraladı.

“Aman be abla biz Nevin’e gülüyoruz!” dediğimde insanlar tuhaf tuhaf bana baktı. Dizlerimin üstünde kapıya doğru ilerlerken otobüsün içinde sıkışanların bazıları ağlayıp baygınlık geçirdi.

Aklını kullanan biri kapıları açtı. Hızla kapıdan dışarı attım kendimi. Güzellik merkezi olan adam, “Kartı düşürdünüz yenisini alın,” diyerek avucuma sıkıştırdı. Hızlıca otobüsün binip kadının yanına döndü.

Adamın kartını çantama koydum. Belki benim de bir gün randevum olurdu. İhtiyaç doğardı. Giderdim. Havamı atardım. Kızlarla buluşacağız da.

Dayanamayıp inmeden o hengamede kadına sormayı da ihmal etmemiştim.

-     O yaptığınız neydi?

Bir anda kavgayı bırakıp kahkaha ile yanıt verip dövüşüne devam etti. Ben de katıldım, zaten Nevin’e gülüyordum.

-     Ay cicim nerede yaşıyorsun sen sir ağda bu.

İner inmez beynimin odaları Nevin’in ağdalı kafasının görüntüsüyle inledi durdu. Sir ağda, sir ağda, sir ağda… Üstüne susam döküp yesem dilime yapışır, söker atar. Bana göre değildi. O bezler sıcak suya basılmadan olur muydu? Sıcak suda ağdası eriyecek, kılları dağılacak. Sonra bir sudan daha geçecek, bir daha bir daha en son çamaşır suyuna basılacak, bir daha yıkanacak. İşi çoktu. Olmazdı öyle cepte taşınanları.

Koşarak uzaklaştım. Benden sonra neler oldu bilmiyorum. Ama o pratik işler aklımı yedi durdu. Yanımda babaannemin alışveriş için verdiği para vardı. Kaybetmeyeyim diye kırk tembihle cebime sokuşturmuştu. Hemen kartta yazan adrese gittim.

İzbe bir apartmanın dördüncü katına çıkar çıkmaz kapısından tanıdım. Otobüsteki kadının ağda yaparken çekilmiş fotoğrafını kapıya yapıştırıp üstüne kocaman slogan yazmışlardı.

“Randevunuza maymun gibi gitmeyin.”

Yorumlar

Yorum Gönder