YABANCI - İpek Dizdar

 



Tüm gün yorulmayan dalgalar kayaları dövüyor, dövüyor. Başladımı bitmek bilmeyen bu hırçınlığa mertçe direniyor kayalar dost nazı çekercesine. Sakin günlerinde ikisi bilgeliğin başka başka uçları. Yaşlı kadın dinliyor, izliyor, günbatımlarının temaşasına aldanıyor. Lakin hala yabancı manzaraya. Anlamlandıramadığı ne çok şey var. Dünyanın bir ucundan gelmişti ucu bucağı olmadığını bile bile. Kurgularını getirmemişti yanında. Buruşuk ellerinden kayıp giden hayata oldum olası yanaşamamıştı. Çocukluğu kadar uzaktı insanlık. Deniz niye bu kadar kızgın? Cevapların sesine kulaklarını tıkadı. Artık bilmenin ne faydası vardı? Yabancı olmanın konforuna sığındı. Mazur görülürdü elbet henüz öğrenmediklerinden. Sıyrılmak için tüm suçlarından nasıl cahilliğe ya da aldanmışlığa saklanıyorsa o da yitip gitmişti kalabalıklarda. Ellerindeki mavi damarlar parmak uçlarındaki karanlıklara uzanıyor. Titredi karanlık, korkunun basamakları yıkıldı. Ayaklarının ucunda yükselirken parmaklarından  dizlerine dek titriyor. Soluk benzi camın alaca gölgesine parça parça yansıyor. Kimliğini çözemediği yaşlı bir kadın bakıyor gözlerinde. Feri eprimiş incecik bir zar. Bir çocuk arıyor geçmişten geçmemişcesine. Yüreği çağlayan. Becerebildiği tek oyun saklanbaç . Kim bilir hangi kuytunun nöbetini tutuyor. Dermansız dizleri yüreği ile beraber koltuğa geri çekiyor. Tozlar uçuşup mavi damarlarının üstüne düşüyor yıldız yıldız. Komşuda çocuk çığlıkları.  Sobe sobe diye tiz bir kız çığlığı duvarı deliyor. Yüreği titriyor dalgalar inip çıktıkça. Deniz lacivert. Gemiler yabancı sulara doğru süzülüyorlar geldikleri kadar yalnız gittikleri kadar kalabalık. Cepleri anlamını yitirmiş kelimelerle dolu. Beyni titriyor. Al aşağı olmuş oyuncak sepetleri. Sağa sola saçılmış yapboz gibi onarılmak istiyor hayat. Zihni titriyor unutulmuş bir yabancılık içinde. Isınamadığı dünyadan bir türlü atlayamadığı sonsuzluğa dalıyor. Sonsuzluğa yabancı. Kısmet otelinin üstünde gün kıpkızıl batıyor.

Yorumlar

Yorum Gönder