Ev Kızı Tefrikası- Nasıl Turşu Oldum? Bölüm: 10 *****Agorafobili Yazlıkçı***** Zeynep g. Pınarbaşı

 

Uyandığımda hiç tanımadığım bir evin içinde çok tanıdık meymenetsiz suratlarla beraberdim. Salonu ön ve arka taraftan bahçeye açılan villa tipi -evet bunlar gerçekten villaydı- evlerin olduğu bir yerdeydim.

Kalk kalk artık saltanatın buraya kadar. Sofrayı hazırla

Annemin kölesine bağırmasıyla kendime geldim. Yıllar boyunca evden çıkamadığım için anlamamıştım ama nur topu gibi bir hastalığım vardı. Agorafobi!

On üç yıldır süren ev hapsinden sonra sokağın bana bu kadar korkutucu geleceğini hiç düşünmezdim. Hep evden kaçma hayalleri kurarken, teyzem ya da halamın bir gün beni kurtarabileceğini düşünürken içinden çıkamadığım bu eve bu kadar bağlanacağım ölsem aklıma gelmezdi.



Aslında yazlık aldık, sen de geleceksin dediklerinde sevincimin tarifi yoktu. Hiç tanımadığım insanların arasında kaybolmak daha kolay olacaktı. Aklımın içinden tüm ihtimalleri geçirmiştim. Birikimlerimi, yanımda taşıyabileceğim ufak tefek hatıralarımı, göstermelik birkaç yazlık kıyafetle beraber bavuluma koymuştum. Alacağım mayolara bile bakmıştım moda dergilerinden. Işıl’ın çok bakma seni yine evden çıkarmazlar lafına aldırmadan kaçtığım zaman gideceğim tatil yerlerini hayal ediyordum. Uzun sürmedi hayallerim. Demir kapının dışına çıkar çıkmaz yaşadığım nefes darlığı, gök yüzünün üstüme gelmesi, babamın, annemin haykırışları, mahalleyi saran korku çığlıklarım ve bayılan ben…

Akşam yemekte öğrendim geçirdiğim panik atak krizini, insan gök yüzünden korkar mı? Dünyanın en güzel haline karşı korku geliştirmişti küçücük beynim. Sinyalleri uzaklara kadar çeken ama olduğu yerden çıkınca bozulan bir telsiz gibiydim.

Tüm evler birbirine çok yakındı. Hapşırsan yan evden çok yaşa sesi yükseliyordu. Bizimkiler çıktıkları mahalleye aldırmadan Nişantaşı varisleri gibiydiler. Işıl yan komşunun kızıyla hemen kaynaşmış, kırk yıllık kanka olmuşlardı. Yazlık komşuları da yaz aşkları gibi miydi? Kışın unutulup yaz gelince canlanırlar mıydı?



Artık benim için harika bir bahaneleri vardı hastaydım. Yazlık komşularına rezil olmayacaktık. Annem hemen uydurmuştu. Babaannesi ve halasına çok düşkündü ikisini de kaybedince yaşadığı bunalım sonrasında yıllarca bırak evi yataktan bile çıkamadı komşum, Allah seni inandırsın buraya bile getirirken uyutup getirdik. Canım kızım! diyerek gözleri yaşlanmış, ağzı yüzü bükülmüş, büyük bir üzüntü taklidiyle anlatıyordu. Komşuların vah vahları, ah canımları, önerilen psikologlar, ay biz iyi ederiz diyen her boka nane ablalarla geçti ilk günler. Sonra herkes beni unuttu.

Babam yıllar sonra ilk kez kahvesini bırakıp bir yere gitme cesareti göstermişti. Sonra öğrendik ki bu ev de kumar borcunun karşılığıydı. Sahip çıkması gerekti. Bekir babasının yolunda serseri olmaya baş koydu, kahveyi babamdan iyi idare eder oldu. Bekir’in yüreğinde tek kişiye merhamet saklıydı o da bendim. Çocukken annem ve kardeşimin bana davranışlarından feyz alır hep canımı yakardı ama büyüdükçe bana olan düşkünlüğü arttı. Babam gibi insanlığını kaybetmemek için kendine tutunacak dal olarak beni bulmuştu.

Babam, annemi komşularla gazinolara yolluyor, Işıl evden çıkarken, kızım paran var mı, diye soruyor, Jeyan yavrum sen de gitsen keşke diye iç çekiyordu. Rahmetli nenem biri kendinden başka birine dönüştüğünde, ölümü geldi bunun, derdi. Ben de babamın son günlerini yaşadığını düşünüyordum. Bir iki defa adım atmaya cesaret etsem de yapamadım. Zaten sonradan kokusu çıktı. Gidemiyorsun diye öyle diyorum hele çık bacaklarını kırarım senin diyordu gizlice. Eğer Işıl yanılıp da onun bunun yanında para isterse eve geldiğinde sessizce bakışlarıyla onu parçalıyor, ertesi güne yasak koyuyordu. Annemi her çağırdıklarında gitme diye tembihliyordu. Göz boyamaydı her şey. İnsanlara kafesi olduğunu özellikle üniversiteye yakın olduğundan öğrencilere yönelik bir yer olduğunu, çay kahve ucuz yemeklerle onlara destek olduğunu anlatıyordu. Azılı bir mafya bozuntusu olduğunu kimse bilmiyordu. Eve nasıl çöktüğünü anlatsa itibar göremeyecekti.

Yalanlarla dolu bir sinema filminin içinde yaşıyorduk. Her gece onlar yatınca bir adım daha atarak ilerlemeye çalışıyordum. Her bahçe kapısına vardığımda kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor, bacaklarım titriyordu. Bu gece alıştırmalarında tanıştım Recep amcayla, elinde bastonu tini mini geldi yanıma. Benim evin kapısından bahçe kapısına yürüdüğüm zaman sürecinde o sokağın başından bizim eve kadar gelmişti.

Geceler geceleri kovalarken ben bir adım ilerleyemedim. Ama Recep amca dert ortağım oldu. Yazın sonuna doğru tüm olan biteni öğrenmişti. Bin bir gece masallarını dinler gibi her akşam benim maceralarımı dertlerimi dinlemeye gelirdi. Kafatası maceramız en çok ilgisini çeken oldu. Ara ara, duruyor mu o kafatası, diye sorardı.

Yazlık maceramız bitip kışlık eve geçmeden bir süre önce Recep amca, şimdi bir de benim hikayemi dinle, diye başladı. O geceye kadar onun kim olduğunu sormak dışında hayatına dair hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Madem sen bunca sırrı bana açtın ben de sana açayım diyerek lafa girdi. Ben seni bu evden kurtaracak kişiyim. Bugüne kadar yüzlerce insanı kurtardım, oradan oraya taşıdım diyerek girdi lafa. Kurtulacak olmak harikaydı ama nasıl olacaktı. Bir adım ileri gidemiyordum. Soramıyordum da. Gözlerimin içindeki merak ona sormuştu benim yerime. Sen hele bu evden kurtul o dertten de kurtulursun, dedi.

İnsan taşımacılığı yaptığını, yıllarca savaşlardan insan kurtardığını, kızını yıllar önce bir savaşta kaybettiği için özellikle çocuklara yardım ettiğini anlattı. Gözleri dolu dolu muydu, yoksa yaşlılığın verdiği pusluluk muydu bilemiyorum. Günlerce beni dinleyip inanan bu adama benim de sonsuz inancım vardı. O gece bahçeden birkaç adım ilerleyebildim. Sonra aklıma kötü düşünceler üşüşmeye başladı. Hiç tanımadığım bir adama nasıl güvenebilirdim? Artık bahçeye de çıkamaz olmuştum. Recep amcayı görmemek için odama saklanıyor evin önünden geçerken perdenin kımıltısını görür de anlar diye onu izlerken nefes dahi almıyordum.

O nefessiz kaldığım gecelerin birinde önce Bekir’i gördüm, sonra Recep amcayla samimi bir şekilde konuştuğunu. Bunca zaman beni kandırmış mıydı? Belki de tüm gizli sırlarımı babama anlatmıştı. Kaçma bahanesiyle elimde avcumda ne varsa hepsini babam benden alacaktı.

Koşarak salona indim. Bekir’i karşıladım.  Sormaya korkuyordum. Uyumadın mı sen diye sorunca sesini duydum bakınca seninle bir adamı gördüm misafir mi getirdin yoksa diyerek ağzını yokladım.

Aman bırak o şerefsizi, değil misafir olmak bahçeden içeri girmemesi gerek.

İçime düşen kurdu çıkaramıyor, korkudan soramıyordum. Bekir’in kızgınlık zamanlarında yaptığı gibi kendi kendine dökülmesini bekledim ama yol yorgunluğundan sesi bile çıkmadı. Konu uzamadan koltukta uyuya kaldı.

Sabah Bekir’i koltukta gören ev halkı sevinçli yüzlerle oturdu sofraya.  Hafta sonunun hasılatı iyi olunca Bekir hafta içi günlerine kendine tatil ilan etmişti. Alacak verecek, mahalle dedikodularından sonra Bekir, babama Recep amcayı sordu.

O şerefsiz ne geziyor buralarda. Beni görünce yüzü alt üst oldu.

Hiç görmedim. Gece kuşu pezevenk ava çıkmıştır.

Bir de sakal falan uzatmış, elinde baston gibi sopa dede havalarında, nur yüzlü sanıyor kendini

Evet Nur yüzlü demek istedim, dede evet yaşlı bence demek istedim, sesim içimde yankılandı. Yani öyle miydi acaba? Çaresizliğime umudumu söndüren bambaşka bir çaresizlik eklenince elin sapığı gözüme haresi başında melek gibi gelmişti.  Bunları düşünürken bir anda içim ferahladı. Kötü düşünceleri varsa eğer babama ona anlattıklarımı anlatmamış olabilirdi.

Ertesi gün Bekir’in beni anlayacağını düşünerek birazda süsleyerek olan biteni anlattım. Gece balkonda otururken su istedi. Sonra her gece denk gelip selam verip sohbet ettiğimizi anlattım. Babam anlamazdı ama Bekir yalnızlığımı anlayabilirdi. Kızarsa bile kızgınlığı çabucak geçiverirdi. Hastalığımdan dolayı evden çıkamadığımı söyledim. Akşamları sohbet ettiğimizi anlattım. Sakinleştirici alırsam bana yardımcı olacağını biraz rahatlarsam beni yürüteceğini söyledi, dedim.

Bekir’in gözleri büyüdü. Yüzü kızardı. İçini çekti derin derin. Bir gün kaçıp gideceğini biliyordum ama bu adamdan bile medet umduysan diye söylendi. İçten içe özgürlüğümü istediğini anladım. Bana bağlılığını ve babama olan saçma saygısını da işin içine katınca gitmemi de istemiyordu.

Recep kim peki Bekir?

Zamanında insan kaçakçılığı yapan adamlarla çalışmış, çok da insanın canını yakmış. Sorma abla. Kumarhaneye dadandı bizim, bunları öğrenince kovduk almadık. Detayını sorma bunu bil yeter.

İçi soğumamıştı Bekir’in durup düşündükçe hırslanıyor. Söyleniyordu. Dayanamayıp babama anlattı. Detay vermeden ablama da asılmış baba, aklıma geldikçe öldüresim geliyor, dedi. İş babama gidince korkum arttı. Babam elit yazlık insanı havasını bozmadan, sakince halledelim evladım, dedi. Sessiz ol, komşularımızı rahatsız etmeyelim. Çocuğum bu ne öfke, diye araya girdi annem. Işıl’ın, Bekirciğim diye sarılışını da görünce kahkahayı patlattım. Sona kalan birkaç yazlıkçının hayretleriyle göz göze gelen annem salon kadını çizgisinden çıkıp ayağındaki terliği kafama denk getirip fırlattı.

Olan bitene anlam veremeyen Bekir duruma aldırmadan, lafa girdi. Abla bu gece bahçede sandalyede uyuklama numarası yap, onun dediği gibi seni ilaç aldı zannetsin. Bende bugün babamla gidiyor gibi yapacağım. O kafaya taktıysa kollar buraları. Başka bir araba bulur pusuya yatarız biz.

İki gecenin ardına Recep tuzağa düştü. Yaklaşıp seslendi. Etrafı kolladı sırtladığı gibi beni götürdü. Dede numaraları yalandı, güçlü kuvvetli adamdı. Yere bakmak içimi bulandırmadı. Kalbim sıkışmadı. Birinin kucağında olmak sokağa çıkmak gibi değildi. Adama sarılasım geldi. Tam sevinç haykırışlarına geçecektim ki babamla Bekir koşarak geldi. Korkudan beni yere fırlatan Recep kaçmaya çalışsa da dayak yemekten kurtulamadı. Yere düşüp karanlık gök yüzünü görünce kendimi kuyunun dibine düşmüş gibi hissettim. Kısa süre içinde polis sireni ambulans sirenine karıştı.

Uyandığımda İstanbul’da nenemin evinde altında kafatasım olan yatağın üstünde uyuyordum. Recep polislerin elindeyken bizimkiler gece hiç eve uğramadan İstanbul’a gelmişlerdi. Elit yazlık insanları çizgilerini bozmamak için kendilerini seneye kadar saklamaya karar vermişlerdi.

Zeynep g. Pınarbaşı



Yorumlar

Yorum Gönder