Çıkıkçı- Işın Güner Tuzcular

 


Öğleden sonra kaylulemden yeni kalkmışım, kahve yapacağım kapı çalıyor, uykulu gözlerle açıyorum. 40 yıllık komşum Aliye kapıda;

 “Tansiyonum hiç düşmedi benim, tansiyon aletine inanmadım, yüzükle de ölçtüm, çok yüksek. Limonlu sular da fayda etmedi.”

 İçeri buyur edip, tansiyon aletimi çıkarıyorum, o yeni bilekten ölçenlerden değil, eski usul koldan, hava şişirip ölçenlerden.

- 12/20 çok yüksek! Mazallah ime iner… İlaçlarını alıyorsun değil mi?

 Kem, küm ediyor, prospektüsü okumuşta, şu yan etkisi varmış, şöyle yapıyormuş...

 -       Hasbalkader yaşıyorsun valla, ilaçları almadan…

 Dudak büküyor, Yoruldum, maskeyle pazara gittim, bir de Ahmet beye sinirlendim ondan, deniz kenarına  bir tenezzühe gitsem, sahilde yürüsem, birşeyim kalmaz.

Doktorlara sorgusuz itaat eden biriyimdir. Verilen ilacın yan etkilerini okumam, düzenli ilaçlarımı alırım. Pozitif Bilime inanırım ben, komşum, arkadaşım Aliye ise hiç doktora gitmeyi sevmez. Köşedeki aktardan çeşit çeşit ot kaynatıp, içer sürekli. Tansiyonu yüksek diye oğlu doktora götürdü geçenlerde, doktor tansiyon hapları verdi, sabah akşam içmesi gerek, içmiyor… Bir de tansiyon aletlerine de güvenmez, hepsine bir kulp buldu diye oğlu model model aldı, hepsi çekmecede durur, o altın alyansını ipe bağlar, döndüre döndüre tansiyon ölçer.

 

Eskiden de böyleydi bu. Hiç unutmam oğlu küçük, daha ilk okulda, sarılık olmuştu çocuk,  hemen nefesi kuvvetli bir hoca çağırmıştı. Hoca duvarları sarıya boyamış, oğlunun alnını kesip kan akıtmış. Kuvvetli besleyin demiş gitmiş.  Aliye de kemik suyuna bir çorba yapmıştı… Oğlu fenalaşınca hastaneye gitmek zorunda kalmışlar tabi.

 Aliye’nin kocası Ethem’de bel fıtığından iki büklüm yürümeye başlayınca, Aliye’yi zorladım  doktora götürdük. Doktor ameliyat başka çare yok dedi.

 Aliye kıyametleri kopardı tabii. Yaşlı insana bir kere bıçak değdi mi, arkası gelirmiş… Mazallah hastalıklar üşüşürmüş… Olmaz, ameliyat olmaz diye feryat figan etti.

Tekrar, tekrar hacılara hocalara gitti. Araştırdı, soruşturdu…  Çatalca’nın köylerinde bir çıkıkçı bulmuş. İple çekip fıtığı iyileştiriyormuş. O kadar olmaz, sakat kalır, bu devirde çıkrıkçı mı ? dedim durdum ama ikna edemedim.

 Bir pazar sabahı oğlu geldi aldı bizi, Ethem acılar içinde, hiç belini doğrultamıyor.  Tarif edilen köy, orman içinde sessiz bir muhacir köyü. Bir kâğıda da krokisi çizilmiş.

Meydan kahvesinde Çıkıkçı'yı soruyoruz. Evini tarif ediyorlar.

 İçeri buyur ediyorlar bizi. Bir sedir, yerde bergüzar bir eski kök boya kilim, rafta cins cins kandiller. Çay ikram ediyorlar, onbeş yirmi dakika sonra da çıkrıkçı geliyor. Sarışın, iri yarı bir adam, Rus Oligarklarına benziyor. Soğuk, esrarlı, mesafeli.  Bıraktım ben o işleri.  Uğraşmıyorum artık diyor.

 Aliye epey dil dökünce güç bela ikna oluyor.

 Eski, rengi solmuş bir halı seriyor avluya, Ethem’i yatırıyor. Oğlunun da yardımıyla iplerle çekiyor, bir derin inleme Ethem’den ve adam yerinen kalkıp rahat rahat yürümeye başlamıyor mu? Yenileniyor adam sanki.

 Ben şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuş baka kalıyorum.

 Aliye sevinçten çılgına dönmüş, “inanmıyordun ama bak şifa verdi Ethem’e,” diyor bana, oğlu da para vermeye çalışıyor çıkıkçıya.

Elinin tersiyle itti paraları…

“Para ile şifa veremem, yeteneğimi kaybederim, başıma kötü şeyler gelir.” dedi ve yürüdü gitti.

 

Ethem bir daha belinden çekmedi ama doktorları ve dediklerini artık iyice boşlayan Aliye’yi tansiyondan hastaneye kaldırdık. Başında bekliyorum. 


Not : Çalışma içinde özellikle 

HASBELKADER, ESRAR, DUDAK, DİLRUBA, OLIGARK, YENILENMEK KAĞIT, TEKRAR, MASKESİZ, KANDİL YÜRÜYÜŞ, SAHİL, DURAGAN, KÂYLULE, ŞEKERLEME, KIZAK TENEZZÜH, BERGÜZAR, DURUŞ, ÇİN, KAÇAMAK, GÜNYÜZÜ 

kelimeleri kullanılmaya çalışılmıştır.  Hergün kelime  verip bunları yazıda kullanıyoruz, egzersiz olaral, bir kaç günün kelimeleri.... 


 

 

Yorumlar

  1. Çok güzel Işın... Hatırlıyorum eskiden yapılan bir yöntemdi alyansla tansiyon:))) Çok canlı bir kurgu olmuş...Ellerine sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder