Ev Kızı Tefrikası- Nasıl Turşu Oldum? Bölüm: 8 Evden Nasıl Kaçamadım? Zeynep Pınarbaşı

 


13 Şubat 2002 saat tam 12! On sekizime çoktan girdim. Heyecanla halamdan gelecek haberleri bekledim. Nenem öleli 8 sene olmak üzereydi. Babaannemin ateşi hiç sönmezken halama olan özlemim gün geçtikçe çoğaldı. Gittiğinden beri halamdan hiç haber alamadım. Munise nine arada, üzülme kızım vakti gelince arayacak, derdi. Ama içten içe öldü mü kaldı mı kaygısından önce acaba kötü yola mı düştü derdindeydi. İyi ya da kötü hayatta olsun isterdim. Yaşayacaksam kötü yolları onunla yaşayayım.

Halamın gidişinin ardına reklamlar kadar kısa süren anne kız maceramızın ardına evin içindeki cehennemin ateşi harlandı. Gizlice üniversite sınavlarına hazırlanırken dikiş kursuna devam ettim. Hayalim İstanbul’dan uzak bir şehirde okuyup ufak tefek dikiş işleri yapıp harçlığımı çıkarmaktı. Halam kocasından kalanlarla zaten sıkıntı çekmezdi üstüne bir de dedemin maaşı vardı beni sıkıntıya sokmazdı ama kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrenmem gerekti.

Nenemle çocukluğumdan beri el işleri yapardık. Örgü, dantel, dikiş işlerine oldum olası elim alışkındı. Bir de İsmek sertifikam olursa kimse yanaşamazdı bana. Bazen modeller çiziyor, kendim için dikiyordum. Annemle kardeşim hiç sevmezdi benim kıyafetlerimi, İngiliz filmlerindeki kadınlara bayılırdım en çok. Film ya da dizi izlerken hoşuma giden kıyafetlerin hemen modelini çıkarırdım. Bir süre sonra sipariş almaya başladım. Ama bana çok alışmamaları gerekti ben yakında gidecektim. Bazen kabul etmezdim. Bazen malzeme için para lazım diye istemesem de dikerdim. Dikmediklerim üzülmesinler belki bir gün ünlü olursam atölyeme gelirlerdi.

Şubat, mart, nisan derken zaman geçip gidiyordu. Halamın benden vazgeçtiğine değil ama öldüğüne inanıyordum. Bırakmazdı beni. Bırakamazdı. Tüm hayallerim onun beni alması üzerine kuruluydu. Babam kabul etse bile annem beni asla başka şehre bırak başka şehri üniversiteye bile yollamazdı. Evin tüm işlerini ben yapıyordum. Yatıya kalan yabancı asıllı hizmetçiler gibiydim. Halamdan ses çıkmayınca ben de gelen tüm siparişleri kabul etmeye başladım. O günlerde kardeşim özel bir müzik kursuna başladı. Doğuştan yeteneği vardı kızın ama bizim salaklar onunla ne yapacağını bilemiyordu. Çok pahalı birazda züppe tiplerin olduğu bir yeri tercih etti. Yeteneğini sergileyip onlardan üstün olabileceğini düşünüyordu ama vizyonumuz dar bizim. Para deyince pazardan çıkıp anca manava gitmeyi hayal edebilirdik. Görüntüsüyle onlar gibi olmayı beceremeyince yalvar yakar birkaç model diktirdi. Aslında biraz olsun beni rahatlatıyordu bu durum, ev işlerini paylaşabiliyorduk ve kendime zaman ayırabiliyordum.



Sonra o züppe arkadaşlarının birkaçının diktiklerimi görünce dipleri düştü. Ee ben de babamın kızıyım buldum yolunacak kazları önceleri ağırdan sattım kendimi. Sonra pahalı pahalı yaptım dikişleri. Bolca para biriktirmiştim. Çok geçmeden annem uyandı duruma benim paralarıma göz dikmeye başladı. Tüm emeklerim boşa çıkacaktı. Yaz neredeyse bitmek üzereydi halamdan ses soluk yoktu. Sınava da girememiştim. Üniversite hayallerim yıkıldı. Kendi kendime kaçma planları yaptım.



Anneme aldığım rakamların yarısını söylüyor içinden malzeme parası diyerek para alıp kalanı da ona veriyordum. Beni düşünüyormuş da çeyizimi yapacakmış, ben çarçur edermişim. Kurs murs derken ev işlerini de aksatıyormuşum param olmazsa gezmeye de gitmezmişim. Bana ne çeyizlikler neler neler alacakmış. Bir top nevresimlik kumaşı şimdiden almış, o ucube kıyafetler bitince çeyiz hazırlıkları başlayacakmış. Hurç dikip nevresim yapsam çeyizlik kızlar kapısına dikilir paraya para demezmişiz.

Elimdeki tüm malzemeleri kullanıp yenilerini almadan siparişleri tamamladım. Biriktirdiğim paraları banka hesabı açıp oraya yatırdım. Başıma neler geleceğini bilmiyordum. Parayı üstümde taşıyıp birilerine kaptırmak istemedim. Kocaman bir valiz hazırlayıp nenemin evindeki divanın altına sakladım. Hani beni o divan kurtaracaktı ya evde kimse yokken oraya yerleştirdim.  Özgür son günlerimde hayallerim çok büyüktü.

İlk İETT otobüsü sabah 5te idi. İlk otobüse binip otogara gidebileceğim bir durakta inmekti planım. Ama hesaplayamadığım şey babamın kahvesi son durağın tam karşısındaydı ve şoförlerin hepsi bizim aileyi tanıyordu ve o günlerde benim bundan haberim yoktu. Beni koca valizle otobüse binmeye çalıştığımı gören şoför durumdan işkillendi. Tatlı dille ağzımdan laf almaya çalışıyordu ama ben yer miyim kaçın kurasıyım niyet etmişim evden kaçmaya. Hem de koca bir valizle.

Babaannemin ahretliği Munise nene köye gitmişti. Hastalanmış köyde, yalnızım gel beraber İstanbul’a dönelim, dedi. Ona gidiyorum, dedim. Birilerini görürsem bahanem buydu. Munise ninenin kimsesi yoktu. Bir oğlu da vakti zamanında siyasi olayların içinde kaybolup gitmişti. Yıllarca aramış bulamamıştı. Biz elimizden geldiğince sahip çıkardık ama uzaktan uzağa işte. Nenem ölüp halam gidince bana yoldaş oldu. Özellikle o dönmeden kaçmam gerekti birilerine uydurabileceğim tek bahanem oydu. Otobüs şoförü yemiş gibi yapıp otogara gittiğimi anlayınca bana hangi durakta ineceğimi, oradan kaç numaralı otobüse binip otogara geçebileceğimi anlatıyordu. Her durakta bekliyor, sabah saati işe giden var yazıktır geç kalanları beklerim böyle diyerek oyalanıyordu. Durakta inince rahatladım. Atlatmıştım sonrası kolaydı. Önce taksiye binmeye niyetlensem de paramı temkinli kullanmam gerektiğini düşündüm.

Otogara yaklaşırken hala nereye gitmem gerektiğine karar verememiştim. Aklımdan geçen birkaç şehir vardı ama deniz olsun diyordum. İyot olsun, yosunlar dolansın etrafımda. Sonra hayalperestliği bırakıp mantıklı düşünmeye çalıştım. Öğrenci şehri olmalıydı. Okuyup çalışıp belki de birkaç kız ev tutup yaşamımı sürdürebilirdim. Bir iki şehri yazıp kafama önüme ilk hangisinin yazıhanesi gelirse ona girip gidecektim.



Girişteki ilk durakta indim. Körlemesine ilerledim. Karşıma Eskişehir tabelası çıktı. İçeri girdim. İlk otobüsü sordum bileti kestirirken bir anda içeri giren adamları önce kestiremedim. Ardından babamı görünce anladım. Mahallede ne kadar kahve serserisi varsa hepsini toplayıp gelmişti babam. Otobüs şoförünün her durakta duran sabah şekeri halleri şimdi anlaşılıyordu.

Aslında eve dönmem için sadece babam yeterdi. Bunca serseriyle bana göz dağı mı vermek istedi, anlamadım. Babamı görür görmez sesimi çıkarmadan valizimi elime alıp peşine düştüm. Çantayı, valizi bırakıp kaçsam diye düşündüm. Cüzdanım yeterdi. Çevremdeki etten serseri duvarından geçmem mümkün değildi. Tıpış tıpış ilerledim.

Eve girdiğimde annemin başında çatkısı oturuyordu. Kardeşlerimin sesleri içine kaçmış, gözlerinin feri sönmüştü. Önce odama kilitlediler. Sonra eve kapadılar.

Mutfak sosyal alanım oldu. Yemek vakti hep birlikte orada oluyorduk. Dikiş dikmem, televizyon izlemem gelen gidenle görüşmem yasaktı. Tek umudum hesapta duran paramdı.

Bazen odamın camından dışarıyı izlerdim. Gelen gidenlere imrenir, kızların şenlikli koşturmalarına hüzünle dalardım. Oda yasağım uzadıkça saçlarım dökülmeye başladı. Bedenim de kızarıklıklar çoğaldı. Ne annem ne de babam bunları görüp insafa gelmedi. Annem gelen giden komşunun yazıklanmalarına sanki ben kendimi kapamışım gibi anlatırdı.

Birileri gelince kapının kilidi açılırdı. Çıkmam yasaktı. Dostlara gösterişti. Onlar için depresyonunda boğulan ergen irisiydim. Aylarca perde arkasından gördüğüm insanlar orta oyununun Hacivat ve Karagöz'ünden farksız olmuştu.

Aylar sonra tuvalet kapısının ağzında Selime hanımla karşılaşınca kadının hayret çığlıkları evin içinde yankılandı. Dökük saçlarımı, çopur yüzümü görünce kadın korkudan bayılacaktı. Kadın günlerce beni doktora götürmeleri için kapımızı aşındırdı. Polise kadar gitmişti. Çözüm olamadı. Bir daha eve gelmedi. Tek umudum olan Selime Hanım da beni terk etmişti.

Onun gelmeyeceğini anladığım gece yatağıma işedim. Ona da aldırmadılar. Günlerce devam ettim. Dayak yedim yine olmadı. Kapıyı açınca kapı ağzına, evin içinde gidebildiğim her yere yine işedim olmadı. En son odama koydukları kovaya içimde ne varsa boşalttım. Kapıyı açar açmaz annemin başından aşağı boca ettim. O gün oda hapsi bitti. Dikiş makinem, televizyonum ve video kasetlerim geri geldi. Evin içinde yetişen canavarı fark ettiklerinden tüm sevdiklerimi geri verdiler. Tek şartla bahçeden dışarı çıkmayacaktım.



O gün küçük dünyam oluşumunu tamamladı. Kronik ev kızı Jeyan olmuştum.




 

 

 

Yorumlar

  1. Yazık kıza saçı başı dökülünceye kadar... Ellerine sağlık çokk güzel çok...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. işte kızımızın eve kapanma günleri böyle ama umut her zaman var , teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Ne yaptın sen bize Zeynep? Biz bile travmaya girdik offf Jeyan'ım of! 👏👏👏🧡😍

    YanıtlaSil
  3. Kalemine sağlık Zeynepciğim. Güzel günler hakkı tabii bunca eziyetten sonra. Bekliyoruz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder