Halam, on sekizine girince seni
alacağım, demişti. On sekizimi aylar hatta yıllar geçince bu işi kendi başıma halletmek
istedim. Dikiş kursu ve ev arasında gidip geldiğim kısa anlarımda elimden
alındı. Önce odaya sonra eve ardından binanın içinde kilitlendim. Babaannemin
evi ve depo özgürlük alanlarımdı. Tam da o günlerde mahalledeki çıkmaz dar
sokağın sonundaki harabe kondunun içine bir kadın yerleşti. Dokuz çocuklu Kel
Memed’in eviydi. Bir avuç evi paylaşamayan çocuklarının çürümeye bıraktıkları kondu
yıllar içinde kimseye görünmez olmuştu. Karalar giyip sabah evden çıkan kadının
akşam vakti eve gelip kapısında biriken insanlara muska yazıp kara büyüler
yaptığı dedikoduları aldı başını gitti. Yatsı vakti girdi mi bir Allah’ın
kulunu kapıdan içeri almayan kadının evinden sabah ezanına kadar uğultular,
homurtular çıktığı söylendi. Bazen içerden bir ateş yükselip parlayıp
kaybolduğu lafları da dolandı durdu.
Çopur Pelin, kadına gittiğine
dair yeminler ediyordu.
“Gittim anam bacım, gördüm, bir
boyu yerin altında bir boyu yerin üstünde, yürürken ayakları görünmez, süzülür.
Bir odasında ejderha, bir odasında Anka kuşu saklarmış öyle dediler. Cami
hocası ‘kadın buradan git, belanı bizden bulma’ demiş. ‘Sen kimsin bre melun
Allah’la arama girersin’ demiş, o gün inme inmiş, ağzı dili tutulmuş adamın.”
Ejderhasının
adı neymiş Pelin abla?
Tövbe de
kahpe!
Tam da oda hapsim bitmiş evin
içinde gezinmeye başlamışken dilim tutulsaydı demeseydim. Annem elindeki metal
çay tabağını fırlatınca burnumun ortasına yerleştirdi. Küçük bir kanama
telaşından sonra acıdıklarından beni salona aldılar. Oturduğumda annem
gözlerini devirip baktı. Ağzını açarsan ümüğünü sıkarım bakışıydı.
Işıl ve annem, kara büyülü
kadının ruhaniyetinden çok Çopur Pelin’in saçmalamalarına dalmıştı. Hadi annem
zır cahildi. Baykuş görse uğursuz der, kara kedi görünce saçını çeker, bıçağı
tükürmeden vermez, merdiven altından geçmez, kötü rüya görünce sirkeyle
yıkanır, üç kere öpmezse başına iş geleceğini düşünür, kırık aynaya bakmaz,
çayını yarım bırakmaz, sol avucu kaşınırsa para gitmesin diye hemen eline para
alır, akşamları tırnak kesmez, sakız çiğnemez, gece aynaya bakmaz, akşam
kapının önü süpürmez, gece ıslık çalmaz, çaldırmaz, sokakta çalanın kafasına su
döker, kapının önünde, eşikte oturmaz, duvar dibinde uyumaz, evin içerisi temiz
olmazsa oraya melekler değil şeytanlar gelir diye düşünür, kulağı çınlayınca
sevmediği herkesin ismini sayar kim de durursa ona beddua okur, süpürgeyi dik
koymaz, kıbleye doğru kalkar, sağ ayaksız işe başlamaz, bir aksilik olunca
kulağını çekip dişine tıklatmazsa olmaz, ateşe su dökmez, incir ağacının altına
oturmaz, köpek ulumasında dua okur, yastıklara oturmaz, oturtmaz, çantasını
yere koymaz, Salı günleri yıkanmaz, Perşembe akşam vaktinden Cuma öğle vaktine
kadar süpürge açtırmaz, Cuma günleri sela ile namaz vakti arası neredeyse hiç
kıpırdamaz. Annemi kullanma kılavuzu yazsam sayfalarca sürebilirdi. Ama Işıl modern bir kızdı. Anneme uyup bana düşman olsa da kendi içinde bir tarzı vardı.
Kara kadın o an gelse tüm ömrünü bakılacak fala adayacak kadar kendini
kaptırmıştı.
Birkaç gün üst üste gelen Pelin sonunda annemi kandırdı. Kara kadının kapısına pusu kurdular. Fal baktırdılar.
Annemin günlerce ağzını bıçak açmadı. Pelin kapımıza uğramaz oldu. Işıl ben de
gideceğim diye tutturdu her gitme lafının ardına tokadı yedi. Annem bana
kıyardı ama Işıl’ın saçının telini çekmemişti. Evden babam dışında kimse
çıkamıyordu. Aslında ona da çok ısrar etti ama babam annemin saçmalıklarına
inanmadığından onu dinlemedi. Sabah bir bardak çay içip ekmeğin ucundan kıvırıp
ağzına atıyor, çatkısını başına sarıp yatağından çıkmıyordu.
Babam felaket tellalı gibiydi, her
akşam kahvede konuşulanları anlatıyordu. Muhtar Tosun’un karısı evden kaçmış,
kaçarken para, altın yetmezmiş gibi evin tüm eşyasını adamın donundan
pijamasına kadar ne varsa götürmüş. Remzi’yi karısı aldatıyormuş, Halim’in anası
gidiciymiş, Rıza’nın babası üç ay içinde gömü bulacakmış lanetlenecekmiş,
Fehmi’nin kızı evden kaçarken yakalanmış yakalamasalar kötü yola düşecekmiş. Bir
de dinden imandan kesilenler vardı. İçine cin şeytan girenler beynamaz olmuş,
bildikleri duaları unutmuş. Karıya kıza bakar olmuş, gece karılarına dokunamaz
ama yolda gördüğüne yüreği kabarırmış.
Bir zaman gelmeyen Pelin da
kapımızı aşındırır olmuştu. Babamın ağzından dökülenlerin bir değişiğini de o
anlatır oldu. Keriman kocasını aldatmış nasıl olmuş anlamamış, Hüsniye’nin kızı
işinde almış başını gitmiş o sümsük kız açılmış saçılmış eli yüzü düzelmiş,
insan içine çıkar olmuş, terfi almış, Nadire’nin oğlan malı çok almış falcıyı
dinlememiş işi batırmış, Safiye kansermiş ölümü yakınmış kurtuluşu yokmuş.
Annem Safiye’yi duyunca derdi
derdiymiş gibi dövüne dövüne ağlamaya başladı. Vah Safiye vah bacım üç çocuk
ardına kalacak biri yarım akıllı, biri sabi, vah safiye vah bacım domuz kocası
da üstüne avrat alır da dişiyle tırnağıyla diktiğini elin karısına yedirir. Vah
safiye vah bacım.
Hepimiz anneme şaşkınlıkla bakıyorduk. Safiye ne evliydi ne de üç çocuğu vardı. Belli ki günlerdir derdi buydu. Aynısını anneme de söylemişti. Pelin biliyor olmalıydı. Renk vermemek için, Safiye’nin sabileri vah, deyip dizini dövüyordu. Işıl salaklaşmış, sonra da sıkılmış içeri gitmişti.
Anne, Safiye’nin çolu çocuğu yok, söyle bakalım sana kaç günlük ömür biçti bu kadın?
Abla ben sana
diyorum bu kız salak falan değil diye.
Sus Pelin seni
de gebertmeyeyim.
Olan biteni döküldü annem. Kansermiş.
Üç vakit ömrü kalmış üç sene pek görünmüyormuş ama üç ay olabilirmiş. Çok şükür
üç gün, üç hafta değilmiş. Son günlerini beraber geçirmek için bizi evde
tutuyormuş. Üç ayı bekliyormuş geçip giderse nefes alacakmış.
Anne
doktora gittin mi?
Gittim
tabi salak, yoksa ne diye dövüneyim.
Gitmiş, bu kadına gitmeden önceymiş
hatta memesinde kitle varmış. Kara kadına okutur fayda görürüm demiş ama kadın
ne okumuş ne ağzından hayra laf çıkmış. Bu kadının evine girenlerin çoğu
tuhaflaşmış ama içlerinden Allah’ın yürü ya kulum dedikleri de varmış, kadın
onları da bilmiş. Bizim mahalle lanetliymiş. Çok geçmez yakın zamanda burada
insan kalmazmış.
Beni
de götürün ama o ateşlerin çıktığı saatte gidelim.
De get deli
bozması, hem senin evden çıkman yasak.
Götür beni,
benim o kadını görmem lazım.
Götüreyim de
yine kaç evden.
Kaçmam
istersen kendine bağla beni ben o kadını göreceğim.
Gidemedim. Işıl'la Bekir en son
isyan edip evden çıktılar. Işıl, devamsızlıktan kalacağım, dedi. Bekir
yaramazlıkta bir numara olduğundan her gün evin altını üstüne getirdi. Annemin
de eve sokulmaya gücü kalmamıştı. Neye dert ettiği ortaya çıkınca doktora
gitmeye ikna oldu. Basit bir süt bezesi olduğu anlaşılınca, eve girmez oldular.
Kaçma vukuatım yeni olduğundan onlar uyuyunca çıkmaya korkuyordum. Sonunda
merakıma yenilip hepsi uyuduktan sonra biraz da ilaçla yardımcı olmuş olabilirim
evden çıktım. Eskiden kalma bir feraceye sarınıp kimseye görünmeden kara
kadının evinin yolunu tuttum. Sesler, ışıklar, ateşler içerde en afilisinden
çingene düğünü oynuyordu. Etrafta dolanan birkaç kişi daha vardı. Dualar,
tövbeler edip kaçıp gidenler daha çoktu. Düğünden çok açık hava sinemasında
oynayan korku filmi gibiydi. Sabaha az kalmışken son seyirciler de dağılınca
evin içindeki hareketlenme azaldı. Bir süre sonra kadın evden çıktı. Gerçekten
de çok uzundu. Hatta bir insan olmayacak kadar uzundu. Yürüyüşü de tuhaftı. Peşine takılmaya
çalıştım ama ezan okununca evde biri uyanır korkusuyla geri döndüm. Henüz
uyanan olmamıştı.
Öğle vaktine doğru yüzü gözü
çökmüş halde Safiye geldi. O güzelim kadın solmuş yerine masallardaki
cadılardan biri gelmişti. Annem hayretle karışık korku nidaları çekerek kadına
sarıldı. Ölesi yoksa bile orada can verebilirdi. Perişan olmuş kadının üstüne
öyle gidilmezdi ama bu annemdi karşısında hık diye can verebilirdiniz.
Ah
ah ah ay yüzlüm n’oldu bacım sana?
Ne
bilem Sabiha abla, gitmez olaydım o kara cadıya, günden güne solar oldum.
Bana
da dedi kanser ama değilmişim sen de gitseydin doktora.
Gittim ablam
gitmez miyim, anlamadım gitti o gün beri bir şey oldu bana. Güzelliğime büyü mü
yaptı nedir.
Yani niye büyü yapsın sana
diyemiyorsun. Gerçekten güzel kadındı ama alıp veremediği yoktu ki Safiye’yi
perişan etsin. Gerçi kimdir nedir aslı astarı yoktu. Hem de giydiği kara
çarşafından kadın deniliyordu ama o insan bile olamazdı. Kesin cinler mahalleyi
bastı. Onların da başı sonu belli değildi. İyi saatte olsunlara mı karışmıştık.
Mahalle bu in cin şeytan karışımının eline düşüp telef olunca Safiye de
etkilendi diye düşündüm. Ama benim o kadınla konuşmam lazımdı. Koca mahalleyi
birbirine düşüren kadın halamın yerini de bilirdi beni evden kurtarmayı da.
Üç gece üst üste kadının evini
gözledim ama konuşamadım. Dördüncü gece evin etrafında olan üç beş kişi gece
iki olmadan ayrıldı. Millette aynı filmi izlemekten sıkılmış olmalıydı. Ortalıkta
kimse kalmayınca evin içindeki sesler azaldı. Ateş söndü. Sanki insan yığınına
göre çoğalıyor gibiydi. Tam eve doğru ilerlerken yeniden sesler yükseldi. Önce
korktum sonra ilerledim. Ne olacaksa olsundu. Zaten hapistim, evde dayak
hakaret küfür vardı. Beni sevmeyen ailem, terk eden halam vardı. İlerledim. Ateş yükseldi.
Arka taraftan camdan kafamı
uzattım. Cam açık perde aralıktı. Minyon biri içerde dolanıyordu. Önce cüce
sandım. Sonra baktım kısa ama normal bir insan boyundaydı. Karanlıkta pek
seçilmiyordu. Tek bir divan, bir de çift kişilik yatak vardı. Yatakta iri yarı
bir adam uzanmış, ortalıkta dolanan kadını izliyordu. Sabaha az kalmıştı.
Aydınlıkta yüzleri belki seçilir diye bekledim. Üşümek, uyku beni yavaş yavaş
teslim alırken ezan sesine kendime geldim.
Kadın yine kalktı. Adam uyuyordu.
Kadın dolandı durdu bir şeyler toparladı. Adam da kalktı. Pencereyi kapamak
için yaklaşınca biraz geri durdum, perdeyi çekerken göz göze geldik. Korkuyla
yerime çakıldım. O hiç umursamadı. Beni görmemişti. Yeniden pencereye doğru
yaklaştım. Perdeden net göremedim ama hareketleri takip edebiliyordum. Kadın
adamın omuzlarına oturdu. Sonra çarşafa sarındı ve çıkıp gittiler.
Muhtarın karısı Ayfer ablaydı.
Kimseye diyemezdim. Demesem insanlar oynanan oyunu bilemeyeceklerdi. Desem oda
hapsi yeniden gelecekti. Kafamın içinde lafları kurcalarken ortalık iyice
aydınlandı. Feraceye sarınıp koşarak eve gittim. Kimse evde olmadığımın
farkında değildi. İçeri girmezsem anlayacaklardı, girersem göreceklerdi. Depoya
girdim. Feraceyi sakladım. Anahtarları kapı ağzındaki dolabın üzerine koydum.
Kapıyı çaldım.
Kafam eğik korkuyla girdim içeri.
Yalanım hazırdı sabah ezandan sonra uyuyamadım babaannemin evinde kaldım. Kimse
soru sormadı. Pijamaları çıkarmadığım için kendimi tebrik ettim. Ne olacak ya
çatıda ya depoda ya da kocakarının evinde demişlerdir diye düşündüm. Gece
yeniden gidip sırrını çözdüğüm kara kadını gözetleyebilirdim.
Heyecanla havanın kararmasını,
evdekilerin uykuya dalmasını bekledim. Heyecanım tavan yapmıştı. Seslerin
ateşin düzmece olduğunu bildiğimden cam kenarına kadar gittim. İçeride olan
biteni gözlemek için yerime almıştım ki ensemden tutup beni çeken ele irkildim,
çığlığı bastım. Benim sesimle evin içindeki sesler çoğaldı hareketlenme arttı.
Bir anda o kocaman karı kadın kapıdan çıktı. Beni enseleyen annemle babam
bismillah çekip geriye doğru adım atmaya başladılar. Beni bırakan babam
ellerini açıp dua okuyordu.
Kara yaratık sallanıyor sesler
çıkarıyor yüksek sesle ayetler okuyup bizimkileri korkutmak için canla başla
uğraşıyordu. Elime aldığım taşı alttaki adama doğru fırlattım. Birkaç taşı peş
peşe sallayınca Ayfer adamın omuzlarından yere düştü. Adam babamın üstüne
yürüdü. Annem bulduğu sopayla adamın üzerine koştu. Ben taşlamaya devam ettim.
Etraftaki gece sineması izleyicileri olayı anlayınca koşarak yardıma geldiler.
Adam kaçtı. Ayfer minnacık bedeniyle toprağın üzerinde büzülmüş yalvarırcasına
bize bakıyordu.
Annemi tutamadık, Ayfer’i güzelce dövdü.
Muhtar Tosun’a durumu yetiştirenler kenarda heyecanla gelmesini beklerken babam
Ayfer’le annemi ayırmaya çalıştı. Babam annem yerine Ayfer’e sarılınca sopadan
nasibini aldı.
Ertesi gün Çopur Pelin seke seke
geldi. Nefes nefese girdi içeri. Benim henüz cezam kesilmediğinden salonda
annemle oturuyordum. Kapıdan Işıl karşıladı.
Olanları
duydun mu kız Sabiha abla? Kara karı Ayfer çıkmış.
Deme kız,
yazının kahpesi, bana neler dedi öyle. Ne kini varsa.
Daha fazla uzatamadı annem
kahkahayı bastı. Biliyoruz canım, dedi. Kim olduğunu biz çıkardık ortaya. Ama
gerisi sende anlat bakalım derdi neymiş.
"Safiye’nin
neden solduğu belli oldu. Muhtar ona ev açmış. Geceye kadar onda geceden sonra
evinde. Ayfer salak mı anlamış tabii. Zaten bu mahalleyi sevmezdi bilirsin
geçenlerde evi bile taşıdı buradan. Ama koca muhtar olunca herkesin bilgisi
elinde. Zaten kendi de dedikoduyu severdi bilmediği yoktu. Kim olduklarını dememiş ama ajanları bile
varmış. Sevmediği kim varsa hepsine oyun etmiş. Derdi mahalleyi dağıtmak,
muhtarı perişan etmek. Safiye’yi de hastaneye yatırmışlar."
Pelin bunları anlatınca canım
sıkıldı. Babaannemin evine indim. Yaptığı yanlıştı ama kadının da damarına
basmışlardı. Sonra da niye edebinle gitmedin be Ayfer dedim içimden. Sonra oh
iyi yapmış, dedim. Sonra Safiye’ye kızdım. Ona buna kızıp hak verip alırken,
evden annemin sesi duyuldu. Ev orospusu dedi. O ne demek öyle, dedim. Tabii kendime
söyledim. Lakaplarımdan ilki o gün gelip yapışmıştı.
Cezam kesildi. Ev orospusu bir
hafta ev hapsindeydi. Depo, nene evi, bahçe çatı yoktu. Olayları çözmeye
yardımcı oldum diye oda hapsi yoktu. Ama daha sıkı önlemler alınacaktı. Ev
orospusunun hapis günleri o an gerçekten başladı. Mp3 çalarımı alıp yatağıma
geçtim. Birkaç saat depresyona girmeye hakkım vardı. Şarkımı açtım. Depresyonuma
daldım.
“Aynı korkunç sevdadır gökte bulut dalda kayısı Başlar
koymaya hapislik karanlık can sıkıntısı”
Gene bir solukta okudum kalemine kuvvet
YanıtlaSilJeyan'ı bu hayattan kim kurtaracak 🙃 kalem güzel, hikaye tatlı
YanıtlaSilkendi kendini kurtaracak inşallah :)
SilÇok güzel Zeynepciğim. Kalemine sağlık.
YanıtlaSilteşekkür ederim sevgi ablacım :)
Silteşekkür ederim alevcim :)
YanıtlaSilÇok güzel olmuş...Hurafelere ne kolay inanılır her şey ne kolay abartılır çok iyi vermişsin ...Çok da akıcı ellerine sağlık...
YanıtlaSilFikrine sağlık.
YanıtlaSil