Ev Kızı Tefrikası- Nasıl Turşu Oldum? Bölüm: 7 ** Kara Kadın Büyüsü ** Zeynep Pınarbaşı

 



Halam, on sekizine girince seni alacağım, demişti. On sekizimi aylar hatta yıllar geçince bu işi kendi başıma halletmek istedim. Dikiş kursu ve ev arasında gidip geldiğim kısa anlarımda elimden alındı. Önce odaya sonra eve ardından binanın içinde kilitlendim. Babaannemin evi ve depo özgürlük alanlarımdı. Tam da o günlerde mahalledeki çıkmaz dar sokağın sonundaki harabe kondunun içine bir kadın yerleşti. Dokuz çocuklu Kel Memed’in eviydi. Bir avuç evi paylaşamayan çocuklarının çürümeye bıraktıkları kondu yıllar içinde kimseye görünmez olmuştu. Karalar giyip sabah evden çıkan kadının akşam vakti eve gelip kapısında biriken insanlara muska yazıp kara büyüler yaptığı dedikoduları aldı başını gitti. Yatsı vakti girdi mi bir Allah’ın kulunu kapıdan içeri almayan kadının evinden sabah ezanına kadar uğultular, homurtular çıktığı söylendi. Bazen içerden bir ateş yükselip parlayıp kaybolduğu lafları da dolandı durdu.



Çopur Pelin, kadına gittiğine dair yeminler ediyordu.

“Gittim anam bacım, gördüm, bir boyu yerin altında bir boyu yerin üstünde, yürürken ayakları görünmez, süzülür. Bir odasında ejderha, bir odasında Anka kuşu saklarmış öyle dediler. Cami hocası ‘kadın buradan git, belanı bizden bulma’ demiş. ‘Sen kimsin bre melun Allah’la arama girersin’ demiş, o gün inme inmiş, ağzı dili tutulmuş adamın.”

Ejderhasının adı neymiş Pelin abla?

Tövbe de kahpe!

Tam da oda hapsim bitmiş evin içinde gezinmeye başlamışken dilim tutulsaydı demeseydim. Annem elindeki metal çay tabağını fırlatınca burnumun ortasına yerleştirdi. Küçük bir kanama telaşından sonra acıdıklarından beni salona aldılar. Oturduğumda annem gözlerini devirip baktı. Ağzını açarsan ümüğünü sıkarım bakışıydı.

Işıl ve annem, kara büyülü kadının ruhaniyetinden çok Çopur Pelin’in saçmalamalarına dalmıştı. Hadi annem zır cahildi. Baykuş görse uğursuz der, kara kedi görünce saçını çeker, bıçağı tükürmeden vermez, merdiven altından geçmez, kötü rüya görünce sirkeyle yıkanır, üç kere öpmezse başına iş geleceğini düşünür, kırık aynaya bakmaz, çayını yarım bırakmaz, sol avucu kaşınırsa para gitmesin diye hemen eline para alır, akşamları tırnak kesmez, sakız çiğnemez, gece aynaya bakmaz, akşam kapının önü süpürmez, gece ıslık çalmaz, çaldırmaz, sokakta çalanın kafasına su döker, kapının önünde, eşikte oturmaz, duvar dibinde uyumaz, evin içerisi temiz olmazsa oraya melekler değil şeytanlar gelir diye düşünür, kulağı çınlayınca sevmediği herkesin ismini sayar kim de durursa ona beddua okur, süpürgeyi dik koymaz, kıbleye doğru kalkar, sağ ayaksız işe başlamaz, bir aksilik olunca kulağını çekip dişine tıklatmazsa olmaz, ateşe su dökmez, incir ağacının altına oturmaz, köpek ulumasında dua okur, yastıklara oturmaz, oturtmaz, çantasını yere koymaz, Salı günleri yıkanmaz, Perşembe akşam vaktinden Cuma öğle vaktine kadar süpürge açtırmaz, Cuma günleri sela ile namaz vakti arası neredeyse hiç kıpırdamaz. Annemi kullanma kılavuzu yazsam sayfalarca sürebilirdi. Ama Işıl modern bir kızdı. Anneme uyup bana düşman olsa da kendi içinde bir tarzı vardı. Kara kadın o an gelse tüm ömrünü bakılacak fala adayacak kadar kendini kaptırmıştı.

Birkaç gün üst üste gelen Pelin sonunda annemi kandırdı. Kara kadının kapısına pusu kurdular. Fal baktırdılar. Annemin günlerce ağzını bıçak açmadı. Pelin kapımıza uğramaz oldu. Işıl ben de gideceğim diye tutturdu her gitme lafının ardına tokadı yedi. Annem bana kıyardı ama Işıl’ın saçının telini çekmemişti. Evden babam dışında kimse çıkamıyordu. Aslında ona da çok ısrar etti ama babam annemin saçmalıklarına inanmadığından onu dinlemedi. Sabah bir bardak çay içip ekmeğin ucundan kıvırıp ağzına atıyor, çatkısını başına sarıp yatağından çıkmıyordu.

Babam felaket tellalı gibiydi, her akşam kahvede konuşulanları anlatıyordu. Muhtar Tosun’un karısı evden kaçmış, kaçarken para, altın yetmezmiş gibi evin tüm eşyasını adamın donundan pijamasına kadar ne varsa götürmüş.  Remzi’yi karısı aldatıyormuş, Halim’in anası gidiciymiş, Rıza’nın babası üç ay içinde gömü bulacakmış lanetlenecekmiş, Fehmi’nin kızı evden kaçarken yakalanmış yakalamasalar kötü yola düşecekmiş. Bir de dinden imandan kesilenler vardı. İçine cin şeytan girenler beynamaz olmuş, bildikleri duaları unutmuş. Karıya kıza bakar olmuş, gece karılarına dokunamaz ama yolda gördüğüne yüreği kabarırmış.

Bir zaman gelmeyen Pelin da kapımızı aşındırır olmuştu. Babamın ağzından dökülenlerin bir değişiğini de o anlatır oldu. Keriman kocasını aldatmış nasıl olmuş anlamamış, Hüsniye’nin kızı işinde almış başını gitmiş o sümsük kız açılmış saçılmış eli yüzü düzelmiş, insan içine çıkar olmuş, terfi almış, Nadire’nin oğlan malı çok almış falcıyı dinlememiş işi batırmış, Safiye kansermiş ölümü yakınmış kurtuluşu yokmuş.

Annem Safiye’yi duyunca derdi derdiymiş gibi dövüne dövüne ağlamaya başladı. Vah Safiye vah bacım üç çocuk ardına kalacak biri yarım akıllı, biri sabi, vah safiye vah bacım domuz kocası da üstüne avrat alır da dişiyle tırnağıyla diktiğini elin karısına yedirir. Vah safiye vah bacım.

Hepimiz anneme şaşkınlıkla bakıyorduk. Safiye ne evliydi ne de üç çocuğu vardı. Belli ki günlerdir derdi buydu. Aynısını anneme de söylemişti. Pelin biliyor olmalıydı. Renk vermemek için, Safiye’nin sabileri vah, deyip dizini dövüyordu. Işıl salaklaşmış, sonra da sıkılmış içeri gitmişti.

     Anne, Safiye’nin çolu çocuğu yok, söyle bakalım sana kaç günlük ömür biçti bu kadın?

Abla ben sana diyorum bu kız salak falan değil diye.

Sus Pelin seni de gebertmeyeyim.

Olan biteni döküldü annem. Kansermiş. Üç vakit ömrü kalmış üç sene pek görünmüyormuş ama üç ay olabilirmiş. Çok şükür üç gün, üç hafta değilmiş. Son günlerini beraber geçirmek için bizi evde tutuyormuş. Üç ayı bekliyormuş geçip giderse nefes alacakmış.

           Anne doktora gittin mi?

          Gittim tabi salak, yoksa ne diye dövüneyim.

Gitmiş, bu kadına gitmeden önceymiş hatta memesinde kitle varmış. Kara kadına okutur fayda görürüm demiş ama kadın ne okumuş ne ağzından hayra laf çıkmış. Bu kadının evine girenlerin çoğu tuhaflaşmış ama içlerinden Allah’ın yürü ya kulum dedikleri de varmış, kadın onları da bilmiş. Bizim mahalle lanetliymiş. Çok geçmez yakın zamanda burada insan kalmazmış.

          Beni de götürün ama o ateşlerin çıktığı saatte gidelim.

  De get deli bozması, hem senin evden çıkman yasak.

  Götür beni, benim o kadını görmem lazım.

  Götüreyim de yine kaç evden.

  Kaçmam istersen kendine bağla beni ben o kadını göreceğim.



Gidemedim. Işıl'la Bekir en son isyan edip evden çıktılar. Işıl, devamsızlıktan kalacağım, dedi. Bekir yaramazlıkta bir numara olduğundan her gün evin altını üstüne getirdi. Annemin de eve sokulmaya gücü kalmamıştı. Neye dert ettiği ortaya çıkınca doktora gitmeye ikna oldu. Basit bir süt bezesi olduğu anlaşılınca, eve girmez oldular. Kaçma vukuatım yeni olduğundan onlar uyuyunca çıkmaya korkuyordum. Sonunda merakıma yenilip hepsi uyuduktan sonra biraz da ilaçla yardımcı olmuş olabilirim evden çıktım. Eskiden kalma bir feraceye sarınıp kimseye görünmeden kara kadının evinin yolunu tuttum. Sesler, ışıklar, ateşler içerde en afilisinden çingene düğünü oynuyordu. Etrafta dolanan birkaç kişi daha vardı. Dualar, tövbeler edip kaçıp gidenler daha çoktu. Düğünden çok açık hava sinemasında oynayan korku filmi gibiydi. Sabaha az kalmışken son seyirciler de dağılınca evin içindeki hareketlenme azaldı. Bir süre sonra kadın evden çıktı. Gerçekten de çok uzundu. Hatta bir insan olmayacak kadar uzundu.  Yürüyüşü de tuhaftı. Peşine takılmaya çalıştım ama ezan okununca evde biri uyanır korkusuyla geri döndüm. Henüz uyanan olmamıştı.

Öğle vaktine doğru yüzü gözü çökmüş halde Safiye geldi. O güzelim kadın solmuş yerine masallardaki cadılardan biri gelmişti. Annem hayretle karışık korku nidaları çekerek kadına sarıldı. Ölesi yoksa bile orada can verebilirdi. Perişan olmuş kadının üstüne öyle gidilmezdi ama bu annemdi karşısında hık diye can verebilirdiniz.

         Ah ah ah ay yüzlüm n’oldu bacım sana?

      Ne bilem Sabiha abla, gitmez olaydım o kara cadıya, günden güne solar oldum.

       Bana da dedi kanser ama değilmişim sen de gitseydin doktora.

Gittim ablam gitmez miyim, anlamadım gitti o gün beri bir şey oldu bana. Güzelliğime büyü mü yaptı nedir.

Yani niye büyü yapsın sana diyemiyorsun. Gerçekten güzel kadındı ama alıp veremediği yoktu ki Safiye’yi perişan etsin. Gerçi kimdir nedir aslı astarı yoktu. Hem de giydiği kara çarşafından kadın deniliyordu ama o insan bile olamazdı. Kesin cinler mahalleyi bastı. Onların da başı sonu belli değildi. İyi saatte olsunlara mı karışmıştık. Mahalle bu in cin şeytan karışımının eline düşüp telef olunca Safiye de etkilendi diye düşündüm. Ama benim o kadınla konuşmam lazımdı. Koca mahalleyi birbirine düşüren kadın halamın yerini de bilirdi beni evden kurtarmayı da.



Üç gece üst üste kadının evini gözledim ama konuşamadım. Dördüncü gece evin etrafında olan üç beş kişi gece iki olmadan ayrıldı. Millette aynı filmi izlemekten sıkılmış olmalıydı. Ortalıkta kimse kalmayınca evin içindeki sesler azaldı. Ateş söndü. Sanki insan yığınına göre çoğalıyor gibiydi. Tam eve doğru ilerlerken yeniden sesler yükseldi. Önce korktum sonra ilerledim. Ne olacaksa olsundu. Zaten hapistim, evde dayak hakaret küfür vardı. Beni sevmeyen ailem, terk eden halam vardı.  İlerledim. Ateş yükseldi.

Arka taraftan camdan kafamı uzattım. Cam açık perde aralıktı. Minyon biri içerde dolanıyordu. Önce cüce sandım. Sonra baktım kısa ama normal bir insan boyundaydı. Karanlıkta pek seçilmiyordu. Tek bir divan, bir de çift kişilik yatak vardı. Yatakta iri yarı bir adam uzanmış, ortalıkta dolanan kadını izliyordu. Sabaha az kalmıştı. Aydınlıkta yüzleri belki seçilir diye bekledim. Üşümek, uyku beni yavaş yavaş teslim alırken ezan sesine kendime geldim.

Kadın yine kalktı. Adam uyuyordu. Kadın dolandı durdu bir şeyler toparladı. Adam da kalktı. Pencereyi kapamak için yaklaşınca biraz geri durdum, perdeyi çekerken göz göze geldik. Korkuyla yerime çakıldım. O hiç umursamadı. Beni görmemişti. Yeniden pencereye doğru yaklaştım. Perdeden net göremedim ama hareketleri takip edebiliyordum. Kadın adamın omuzlarına oturdu. Sonra çarşafa sarındı ve çıkıp gittiler.

Muhtarın karısı Ayfer ablaydı. Kimseye diyemezdim. Demesem insanlar oynanan oyunu bilemeyeceklerdi. Desem oda hapsi yeniden gelecekti. Kafamın içinde lafları kurcalarken ortalık iyice aydınlandı. Feraceye sarınıp koşarak eve gittim. Kimse evde olmadığımın farkında değildi. İçeri girmezsem anlayacaklardı, girersem göreceklerdi. Depoya girdim. Feraceyi sakladım. Anahtarları kapı ağzındaki dolabın üzerine koydum. Kapıyı çaldım.

Kafam eğik korkuyla girdim içeri. Yalanım hazırdı sabah ezandan sonra uyuyamadım babaannemin evinde kaldım. Kimse soru sormadı. Pijamaları çıkarmadığım için kendimi tebrik ettim. Ne olacak ya çatıda ya depoda ya da kocakarının evinde demişlerdir diye düşündüm. Gece yeniden gidip sırrını çözdüğüm kara kadını gözetleyebilirdim.  

Heyecanla havanın kararmasını, evdekilerin uykuya dalmasını bekledim. Heyecanım tavan yapmıştı. Seslerin ateşin düzmece olduğunu bildiğimden cam kenarına kadar gittim. İçeride olan biteni gözlemek için yerime almıştım ki ensemden tutup beni çeken ele irkildim, çığlığı bastım. Benim sesimle evin içindeki sesler çoğaldı hareketlenme arttı. Bir anda o kocaman karı kadın kapıdan çıktı. Beni enseleyen annemle babam bismillah çekip geriye doğru adım atmaya başladılar. Beni bırakan babam ellerini açıp dua okuyordu.

Kara yaratık sallanıyor sesler çıkarıyor yüksek sesle ayetler okuyup bizimkileri korkutmak için canla başla uğraşıyordu. Elime aldığım taşı alttaki adama doğru fırlattım. Birkaç taşı peş peşe sallayınca Ayfer adamın omuzlarından yere düştü. Adam babamın üstüne yürüdü. Annem bulduğu sopayla adamın üzerine koştu. Ben taşlamaya devam ettim. Etraftaki gece sineması izleyicileri olayı anlayınca koşarak yardıma geldiler. Adam kaçtı. Ayfer minnacık bedeniyle toprağın üzerinde büzülmüş yalvarırcasına bize bakıyordu.

 Annemi tutamadık, Ayfer’i güzelce dövdü. Muhtar Tosun’a durumu yetiştirenler kenarda heyecanla gelmesini beklerken babam Ayfer’le annemi ayırmaya çalıştı. Babam annem yerine Ayfer’e sarılınca sopadan nasibini aldı.

Ertesi gün Çopur Pelin seke seke geldi. Nefes nefese girdi içeri. Benim henüz cezam kesilmediğinden salonda annemle oturuyordum. Kapıdan Işıl karşıladı.

Olanları duydun mu kız Sabiha abla? Kara karı Ayfer çıkmış.

Deme kız, yazının kahpesi, bana neler dedi öyle. Ne kini varsa.

Daha fazla uzatamadı annem kahkahayı bastı. Biliyoruz canım, dedi. Kim olduğunu biz çıkardık ortaya. Ama gerisi sende anlat bakalım derdi neymiş.

"Safiye’nin neden solduğu belli oldu. Muhtar ona ev açmış. Geceye kadar onda geceden sonra evinde. Ayfer salak mı anlamış tabii. Zaten bu mahalleyi sevmezdi bilirsin geçenlerde evi bile taşıdı buradan. Ama koca muhtar olunca herkesin bilgisi elinde. Zaten kendi de dedikoduyu severdi bilmediği yoktu.  Kim olduklarını dememiş ama ajanları bile varmış. Sevmediği kim varsa hepsine oyun etmiş. Derdi mahalleyi dağıtmak, muhtarı perişan etmek. Safiye’yi de hastaneye yatırmışlar."

Pelin bunları anlatınca canım sıkıldı. Babaannemin evine indim. Yaptığı yanlıştı ama kadının da damarına basmışlardı. Sonra da niye edebinle gitmedin be Ayfer dedim içimden. Sonra oh iyi yapmış, dedim. Sonra Safiye’ye kızdım. Ona buna kızıp hak verip alırken, evden annemin sesi duyuldu. Ev orospusu dedi. O ne demek öyle, dedim. Tabii kendime söyledim. Lakaplarımdan ilki o gün gelip yapışmıştı.

Cezam kesildi. Ev orospusu bir hafta ev hapsindeydi. Depo, nene evi, bahçe çatı yoktu. Olayları çözmeye yardımcı oldum diye oda hapsi yoktu. Ama daha sıkı önlemler alınacaktı. Ev orospusunun hapis günleri o an gerçekten başladı. Mp3 çalarımı alıp yatağıma geçtim. Birkaç saat depresyona girmeye hakkım vardı. Şarkımı açtım. Depresyonuma daldım.

“Aynı korkunç sevdadır gökte bulut dalda kayısı Başlar koymaya hapislik karanlık can sıkıntısı”



Yorumlar

  1. Gene bir solukta okudum kalemine kuvvet

    YanıtlaSil
  2. Jeyan'ı bu hayattan kim kurtaracak 🙃 kalem güzel, hikaye tatlı

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel Zeynepciğim. Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel olmuş...Hurafelere ne kolay inanılır her şey ne kolay abartılır çok iyi vermişsin ...Çok da akıcı ellerine sağlık...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder