Issız, efsun, rubai, oyuncak
LİLA’NIN KÜÇÜK HAYALİ
İlkbahar
mevsiminin tam ortası. Hava sıcak, hava mevsim normallerinin çok üstünde. Issız
bahçede, Yafa portakal ağaçlarının yerlere dökülmüş çiçekleri toprağı dantel
bir örtü gibi örtmüş. Tüm turunçgillere özgü o ekşimtırak mis kokuyu içine çeke
çeke, “Hadi Mama bunları temizlemeyelim, bırakalım böyle bak, ne güzel bahçeyi
kaplamışlar.” diyor Lila.
“Olmaz,
çürürler yağmur yağarsa çamur olur her taraf” diyor Mama.
“Yağmur
mu? Ne yağmuru, burada nerdeyse otuz derecenin üstünde yaza bir adım kala bu Tel
Aviv’in çölünde !”
Hamağa
uzanıyor Lila, kitabına dönüyor, on iki kız kardeş, on iki efsunlu prenses,
kral kraliçe uyuyunca prensin sarayındaki baloya gizlice kaçıp gün ağarana
kadar dans ediyorlar. Masal bu ya, dans etmekten ayakkabılarının altı delik
deşik. Masal buya, muhafızlarla dolu sarayda bu kaçışları kimseler görmüyor, fark
etmiyor. Mantıksız buluyor bu macerayı Lila, olsun yine de seviyor onları.
Rengârenk tüller geliyor aklına, küçük odada yatağın altında büyük kutuda duran
tüller. Kalkıyor. “Nereye kızım?” diye soruyor Mama. Balo ’ya diyor Lila,
baloya. Gülüyor Mama, “ay hayalperest kızım” diyor, elinde tepsi tahta masadan
kalkıp mutfağa yürüyor, beylik bir rubai mırıldana mırıldana;
Bu
yer, bu gök, boştur boş,
Bırak
onu bunu da gönlünü hoş tut hoş,
Şu durmadan dağılıp, kurulan evrende,
Bir nefestir alacağın o da boştur, boş
Kutuyu
açıyor Lila oyuncaklar, yün şişleri, artık yünler, merserize iplikler arasında
rengârenk tüller. Mavi, yeşil, pembe tüller, sarıyor incecik vücuduna,
saçlarını topluyor, imitasyon taşlarla pırıldayan uyduruk bir taçla. Mamanın
genç zamanlarından kalma taç, hiç kullanmadığı.
Aynaya öğlen güneşi vuruyor, gözü kamaşıyor Lila’nın, yeşil iri
gözlerinin kirpiklerini tükürdüğü parmaklarıyla düzeltiyor, tekrar uzanıyor
hamağa, kitabına.
Elini
uzatıyor beyaz ceketli genç adam, portakal ağaçlarıyla dolu sarayın bahçesinde
ışıldayan granit mermer taşlı salonda dans ediyorlar. Kalbi küt küt atıyor,
belli olsun istemiyor, beyaz ceketinin üstündeki apoletleri sayıyor Lila.
Lacivert
gözleriyle gülüyor ona delikanlı, “Kanun biliyor musun diyor?
“”Ne
kanunu? Hukukçu prens sen misin yoksa? Gülüyor genç adam, elini çekiyor Lila’nın ince
belinden, mermer taşlarda kaya kaya uzaklaşıyor.
Hamaktan
iniyor Lila, kitabı düşüyor, kitabın içinden sararmış birkaç kâğıtta, İbranice “Yafa
havalesinde portakal bahçeleri hakkında kanun layihası”.
“Kanun
layihası nedir, Mama?”
“Yasa
tasarısı demek, nerden buldun o kâğıtları benim dedemden kalma ıvır zıvır işte.”
Kapatıyor
açık kalmış yerdeki masal kitabını Lila, sandaletlerini çevirip altlarına
bakıyor, delik deşik.
Nil Saydan
6 Mart, 2022
Ne kadar güzel olmuş.... Hem masum, hem gizemli, hem heyecanlı ...Ellerine sağlık..
YanıtlaSilÇok teşekkürler...
SilHamakta uyuya kaldık, güzel bir rüya ile ve altımız üstümüz portakal çiçeği. 🥰
YanıtlaSilturuncular geçti üzerimizden kokusunu bırakarak , kalemine sağlık
YanıtlaSil