Ev Kızı Tefrikası- Nasıl Turşu Oldum? Bölüm: 5 ** Kafatası Avcıları ** Zeynep Pınarbaşı






 

13 Mart 1994, insanlar boğazda çarpışan iki petrol tankeri haberini izleyip ölen gemicilere üzülürken bizim ocağımıza da başka bir ateş düştü. Ateş bize yapışmazdan önce gök yarıldı. Gökyüzünün göz yaşları topraklardaki ölüleri taşıdı.

Mahallenin en tepesine kurulmuş, yedi tepenin parmakla gösterilen, insanların şu zamanda bir avuç toprağına bile çantalarla paralar dökmeye hazır olduğu yerine kurulan mezarlık o gün yerini değiştirdi. Günlerce evimizin önünden kemikler topladık. Kimse ölüsünün bir daha nerede olduğunu bilemedi.

Yıllar önce dedem ve avaneleri İstanbul’un bu güzelim tepesine çöküp gecekondularını dikerken en tepeye mezarlık yapmışlar. Kimseye yar olmasın, bizi de buradan çıkaramasınlar ölülerimiz bize sahip çıkar, diyerek dikmişler evlerini. Ama işte bazen Tanrı insanın hesaplarını bozar.

O gün evin kapısına kemiklerden önce dedemin mezar taşı dayandı. Babaannemin duaları kabul olmuştu. Kadıncağızın on nefesini vermeden birkaç saat önce kopan kıyamet damlaları, sevmediği kocasının üstüne gömülmekten onu kurtardı. Sayısı belirsiz gecekondu diken dedem bir aile mezarlığı yapmayı hesaplamadığından neneme yanında bile yer vermemişti. Ölürsem beni suya bırakın kaybolup gideyim derdi nenem, ondan ve doğurmaz olasıca oğlumdan öteye götürün beni, derdi. Suya katılma işinde bir zamanlama hatası oldu, yağmur erken yağdı. Ama o böyle konuşunca halamla üzülürdük. Gidişi bizim için zaten felaketti, bir de başına varıp iki dua okuyamayacak olmak ayrı bir işkenceydi bizim için.

Nenemin koynunda büyüdüm ben. O ölünce anladım annemin beni hiç sevmediğini. Kız çocuğuna doyamayan nenem, kızının çocuk yaşta evlenip gidişinin ardına ben doğunca beni evlat gibi büyüttü. Onun koynunda ağladım, onun yanında güldüm hep. Doğurup da evladına sarılamayan annem kardeşime ayrı bir sevgiyle bağlandı.

Sevmediği kaynanasının kızı olmuştum, kendi kızına kindar oldu annem. Şimdi büyüdükçe anlıyorum. Babaannem de beni ona düşman büyütmüş. O ölüp de halam da gidince önce yakınlaşır gibi olduk annemle yılların hasretini gideriyorduk. Ama öz kızı kardeşim olunca benim yokluğumda onu biraz ihmal etti. Hasta oldu kardeşim, setler koydu bizim anne kız olmamıza. Bu karmaşasının içinde babaannemi özleyip üstüne, halamı istiyorum, diye çıngar çıkarınca evin nankör kızı damgasını yedim. Halamdan sonra ev işlerine biri lazımdı madalyayı bana verdiler.

Nenemin ölümü sonrasında dedemin maaşına göz dikti babam. Halam da hakkı olanı vermemek için direndi. Zaten miras diye halamın hakkına çökmüştü. Kocasından kalanlara da göz koydu ama babaannemin korkusundan yüklenemiyordu. Bir başına kalan gencecik kadındı halam. Rahatlıkla elindeki avucundakini alabilirlerdi. Halam, on sekizine girince seni de alacağım yanıma, diyerek gitti. Daha nenemin kırkı çıkmamıştı, içlene içlene ağıtlar yaka yaka ağlamadan, babaannemin ölümünün 13. Gününde gitti. Lanet 13 bir kez daha eklenmişti hayatıma. Ama on sekizime ne kalmıştı ki? Beklenirdi.

13 Mart 2000’de göğün yırtılıp cennetin nehirlerini dünyaya akıttığı güne gelirsek, mezarlıkla beraber evler de akın etti sokaklardan aşağı. Çatı diye koydukları saçların üzerinde kayığa binmiş gibi kendini sulardan korumaya çalışan mahalle halkının birkaçı bize sığınmaya çalıştı. Mahallenin mezara en yakın tepelerindeki evimiz akıp giden suların güzergahında olsa da zarar vermediklerindendi.  Bu felaketten kurtulan evlere mahalleli akın ederken bir odaya sığınan misafirlerimizin hiçbirinin benim yatağımda yatan ölüden haberi yoktu. Kendi derdine düşen insanlar evimizin içindeki yangını göremediler. Ta ki komşulardan biri gizlice benim odama girip belki uyurum derdine düşene kadar. Kıyamet o anda yeniden koptu. Soluk benizli şişmiş ölümüzü gören komşu dilini tutulmaya vardıran korkuyla kaçıp gitti. Azıcık çekeceği keyif uykusu ona yıllar sürecek uykusuz geceler hediye etmişti.

Kimi dedi ki, ay iyi ki ben gitmedim kesin bayılırdım, diğeri çocuğu emzirecek oda bakacaktım iyi ki görmedim sütten kesilirdim, bir diğeri ölü orada mı bırakılır derken, çocukların etekleri çekiştirip ölünün evde ne işi var soruları, ben girsem çocuğum düşerdi diyen hamile kadının seslerine karıştı. Kimse de çıkıp, Başınız sağ olsun, demedi. Ölü sanki mezarlıktan kayarken benim yatağa girmiş gibiydi. Avallıkları giden birkaç komşunun aklına düştü Keriman Hanım. Bakkal Rüstem’in karısı bir anda dizlerini dövmeye başlayıp “Kerman ana nereye gittin” diye dövünmeye başlayınca felaketzedelerin toplanma kampından cenaze evine dönen evimizde feryatlar kopmaya başladı. Keriman da diyemezdi sümsük karı ama en azından evimiz yasını tutmaya başlamıştı. O ana kadar nenemin ölümü umurunda olmayan annem de dövünmeye başladı. Halamla ben evin içinde dönen müzikalin neresinde duracağımızı bilemeyince sessizce bahçeye indik. Yağmurla beraber bağıra bağıra ağlarken ayak diplerime toparlanan kemikleri gördüm. Ölüler hızla bahçemize yığılıyordu. Bizim bahçenin kenarından geçip mahalleye ilerleyen kemiklerin bazılarını toparladık. Yıkadık. Bir kafatasının gelmesini diledik. Çok geçmeden hızla geçen bir kafa tasına vurduğum tekmeyle bahçenin içine doğru savurdum. Beraber çamura bulandım. Elimizden geldiğince kemikleri birine bağlayıp bir insana benzettik. Hüseyin Rahmi’nin Dirilen İskelet romanın da okumuştu halam bana da anlatmıştı. Oradaki gençler mezarlıktan kemikleri toplayıp iskelet yapıp ona ruh vermeye çalışıyordu. Biz de belki babaannemin ruhu evi terk etmeden bu kemiklere girer yanımızda kalır sandık.

Babaannemin evinde iç odada kimsenin görmeyeceği bir yere asıp, canlanmasını bekledik. Birkaç gün geçip hareket olmayınca umudumuzu keser gibi olsak da ışığı içimizde kaldı. İskeleti kaldırmadık.

Birkaç gün geçince aklı başına gelen annem babaannemin bir yerlere altın ya da para saklamış olacağını düşünerek gizlice evine girdiği anda olanlar oldu.

Annemin çığlığıyla ev yerinden oynadı, kapılar çarpa çarpa ölüm müziğini çaldı. Kahveden duyulan feryatlara koşup gelen babam halamla beni kemiklerle dövdü.  Kargaşada bir yandan dayak yiyip bir yandan kafatasına sıkı sıkıya sarıldım. Altını parayı unutup uzun bir süre o eve girmedi annem. Halam gidince peşine de düşmedi. Ama ben, bir gün bu divan seni kurtaracak, diyen babaannemin sözünü dinleyip kafatasını onun altına bekçi bıraktım.





Zeynep Pınarbaşı 





Yorumlar

  1. Çok ilginç bir bölüm olmuş Zeynepciğim. Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Nerden geliyor bu çılgın fikirler☺

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hayat bize sunuyor, ben de attım hafızaya yapıyorum, hepimizin çılgın fikirleri hep yaşasın sönmesin :)

      Sil
  3. İnanılmaz keyif aldım.. Kah güldüm kah ürperdim ellerine sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder