Ev Kızı Tefrikası - Nasıl Turşu Oldum? ***** Bölüm 3: Ya Kebikeç! ***** Zeynep Pınarbaşı

 




Ürpertiyle uyandım. Babaannemin yumuk elleri saçlarımda geziyordu sanki.

Üst kattan haydi, haydi, haydi diye savaş sirenleri gibi kesik kesik yükselen sese kulak kabarttım. Kardeşim ve annem hummalı bir koşuşturma içindeydi. Perdeleri çektim. Gün dolsun dedim odanın içine, yüreğime çöreklenen kızgın sözler istemiyordum.

Güneş dalga dalga girdi içeri eski perdeden yükselen tozlar şiir dizeleri gibi düşüyordu yüz bin yıllık dokuma halının üzerine. Terliklerimi giymeden geçmişin anılarını doldurdum ayak altlarımdan bedenime.

Bir yerde okumuştum, insanın aklı başına ayak altlarından gelirmiş, ondan falakaya yatırırlarmış eskiden. Tırnağı olmayan küçük parmağıma baktım sanki hevesle dans ediyordu halının üzerinde.

Hece hece yükseliyordu kelimeler binanın içinde. Önce tek çıkıyordu harfler sonra hece oluyor bana gelene kadar radyoaktif yüklü metal gibi kelime haline gelip kapıya çarpıyordu. Kendi içeri girmeyen metal çubukların öldürücü zehri dalıyordu aralıklardan.

Ne zaman babaannenin evi dedikleri tek odasından her yere açılan dünyasında uyusam annem farklı bir küfür geliştirip, Türk diline kazandırmaya çalışıyordu. Bugün lügatimize “kerebiçlerin sürtüğü” eklendi.

Bu ev benim gizli dünyam, saklı kütüphanemdi. Görmemeleri gereken romanları burada okurdum. Dedemden kalma eski bir kitabın kenarlarında oluşan kurtçukları görünce ne olduğunu sordum kardeşime.

Ne bilim ben, salak dese de merak onu da sarmış, sormuş soruşturmuş öğrenmişti. O öğrenmeden ben ne olduğunu merak edip bozdum, içinde arı olduğunu görünce korkmuştum. Ufacık tek arılı birkaç yapı. 1+1, gecekondu mahallesinin temellerini atıyordu bazı eşek arıları. Neyse ki henüz gecekondu mahallesinden lüks siteye geçmeden arıyı savuşturup, köylüsü diğer arıları çağırmadan, içindeki bir sürü ölü örümcekle baş başa kaldığımda, kitabı atmakla atmamak arasındaydım. Bahçede küçük bir ateş yakıp dumanla birlikte yuvayı dağıttım. Birkaç taneyi geçmemişti ama bana da ders oldu. Bu evi daha sık temizlemeliydim. Kül kedisinin işi çoğalmıştı.

Kardeşimin öğrendiğine göre bunlar kitap böcekleriydi. Kurtlardı. Anlatmadım gerçeği ama onun anlatacaklarını da merak ediyordum. Üniversiteli hanım okulda önce kütüphaneyi sonra edebiyatçıları ziyaret etmiş de öğrenmiş, önemli bilgiymiş. Ama öğrendiğim en güzel şey, onları kovmanın bir duası varmış.

Ya Kebikeç! Yazarsam kitabım efsunlanır, ömrüne ömür katar kurttan böcekten arınırmış. İşte benim her şeyi bilen annemde dünkü kahve sohbetinde öğrendiği bu bilgiyi hafızasına kazırken midesinden esinlenerek bunu kerebiçe çevirmişti.

4 Mart yıl bilmem kaçta İsmi-al Hüsnama yeni bir isim eklenmişti. Henüz 99 olup beni yüce evlatlık mertebesine çıkarmamıştı. Yüz karası mı demeliydim.  

Yüz binyıllık halımın üzerinde dolanan ayaklarıma emri verdim. Marş marş yukarı!

Tangırtının, tantananın, layık görüldüğüm kerebiç sürtüklüğünün sebebini öğrenmiştim.



Salona gizlice alınan halının eve saklanarak girişine şahit olan babam, ben gizli iş çevrilmeyecek demedim lan, derken sigarasını söndürdüğü bölümün üstünde ağıtlar yakan annemi toparlamaya çalışan kardeşim bir yandan da kerebiç değil kebikeç kebikeç diyordu.

Halısına ağlayan annemi, engin bilgileri ziyan olduğu için doğrulamaya çalışan kardeşim teselli ederken banyodan getirdiğim sünger ve deterjanlı suyla halıyı sildim.

Yanan yerin fotoğrafını çek, git ona uygun ipler al Hamit abiden, dedim. Koşarak evden çıkan kardeşim bayılma numarası geçiren annemi usulca halısının üzerine bıraktı.

Babamın görmesini sağlayacak motivasyonu nereden buldun anne? derken havada uçan terliği savuşturdum. Anında ayılmıştı.

Saf adamdı babam, halının yeni olduğunu asla anlamazdı. Görmemesi gereken saatler varken eve giriş çıkış saatlerine denk getirmeleri ayrı geri zekâlılıktı. Tabii içimden geçirdiklerimi dile dökmedim.

Punç dedikleri mucizevi el işiyle halıyı eski haline getirmiş, kahveye gelecek misafirlerden önce hayata yeniden kazandırmıştım.

Beğenileri alan halıyı akşam babam gördüğünde önce sigara izini aradı, sonra n’aptın lan halıyı, diye höykürdü.

N’apcam tamire verdim. Geri gidecek halıcıya. Para da ziyan oldu, diyerek başını tutan annem hemen savaş taktiğine geçip yemenisini alnına sarıverdi. Bunun nükleer bombadan daha kuvvetli olduğunu bilen babam uzatmadan odasına gitti.

Kahraman kerebiç sürtüğü yine günü kurtarmıştı. Yeni bir lakap istemediğimden pelerinimi çıkarıp odamda uyudum. Babaannemin yumuk elleri yüzümdeydi.


Zeynep Pınarbaşı 



Yorumlar

  1. soluksuz okudum, süper bir bölüm olmuş

    YanıtlaSil
  2. Çok çok güzel her bölüm ayrı bir basamak atlıyor bizim kız ... Fakat nasıl becerikli... Her derde deva....

    YanıtlaSil
  3. Sağol füsuncum , yakında yeni yeni dertlerle gelecek İsveç çakısı kızımız 😁

    YanıtlaSil
  4. Bu kızın hayranı olabilirim. Sabırsızlıkla maceralarını bekliyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder