Hep Buradaydı ‐--- İpek Dizdar

 Bir haftadır kapının ardından ayrılmıyor.  Ara ara kaybolsa da sonunda gelip paspasa yatıyor. Bazen komşuların kovmalarını , söylenmelerini duyuyorum. Benim beslediğimi zannediyorlar. Karnını nasıl doyuruyor, ihtiyaçlarını nerede karşılıyor bilmiyorum. Üstüne su döküyorum birkaç kez . İki basamak inip bekliyor. O günden sonra komşularla yüz yüze gelmek de istemiyorum. Eminim komşuların bazıları, atıkları toplarken beni izlemişlerdir. Zaten sonrası da kulaktan kulağa büyüyen bir hikayeye dönüşmüştür. "Kadın kendi halindeydi. Selamsız sabahsız. Çöp mü topluyormuş. Eyvahlar olsun yarın öbür gün koku sarar binayı . Merdivenlerde böcekler cirit atıyor . Kesin bunun evinde ürüyorlar. Olmadı belediyeye haber verelim." Kimbilir daha neler.  Haksız sayılmazlar.  Ben farklı mı düşünürdüm? Çııh... 

Daha fazla dikkat çekmemeliyim. Ah ama bu kedi ! Kapıdan ayrılmıyor. Sesi  yok, kokusu yok, pisliği yok. Kendisi var. Başka mahalleye götürüp bıraksam. Yaklaşıyorum . Homurdanıyor. Kolum bir yere takılıyor, belki koluma bir şey takılıyor. Kapının kolu . Eskilerden kalma ahşap kapının budağında bir inilti " Yapma ! Alıştım ben ona .."  Ahşaplar  duygusal oluyor, kapı çelik olsaydı umursamazdı. Kaç senelik kapı,  yaşı benden büyük olmalı. Bina 80 senelik. Yani eli öpülesi.  Saygı duymak lazım. Muhtemel eskilerde ne kadar şenlikli açılır kapanırdı. Geniş sofalarda kalabalık sofralar. Haklısın diyorum, sen de haklısın komşulardan daha büyük hatrın.




 Yılardır bir kere tıklayan olmadı. Can yoldaşı istiyor gönül. Sonra kapı ile hasbıhal ederken buluyorum kendimi. Bu ara bir kuyruk içeri süzülüyor. Görmezden geliyorum.  Kapıda ne anılar ne anılar. Marangozhanede çalısan çıraklardan başlıyor söze. O günden tezi yok antreye taşıyorum üçlü kanepeyi. Sözünü kesmek istemiyorum pek. Nasıl da hasret kalmış anlatmaya. Ama bir an önce eve ilk taşınanların hikayesini dinlemek istiyorum. Çok da detaycı. Nasıl bir hafıza? Artık kedi ile beraber yemeğimizi  antrede yiyiyoruz. Ben ne yersem o. Bir hafta sonra kapı daireye ancak takılıyor(!) Anlatının o kısmına yeni geliyoruz. Geceleri git yerine yat diyor. Anlatmaktan yoruluyormuş. Uykusu geldiğinde öyle bir geriniyor ki, budaklarından ayrılacak sanıyorum. Kuru sabun soruyor. Menteşeleri gıcırdıyormuş. Annemin dikiş makinasının yağı geliyor aklıma. Kim bilir nerede? Yarın diyorum , bulur sürerim. Dolap diplerinde arayıp buluyorum. Merdivene çıkmışken şöyle bir üstümü başımı da temizle diyor. Sahiden ne çok ihmal etmişim seni diyorum. Sükut ikrardan geliyor.

 Sonra  ilk ev sahiplerini anlatmaya başlıyor. İki çocuklu bir aile. Baba bankada müdür. O zamanlar 'müdür' ağzın içinden dolu dolu çıkan bir makamdı diyor. Üstleri başları , yedikleri içtikleri, eve gelen misafirleri çok farklıydı diyor. Ayakkabıları hep pırıl pırıl, diye fısıldıyor. Anne en az haftada iki kuaföre gidermiş. Babayı işe götürmek için şoför gelirmiş. Evde bir de büyük hanım varmış. Baba anacığına pek düşkünmüş. Bu neşeli evde tek huzursuzluk sebebi bu yüzden çıkan sürtüşmelermiş. Kapının dedikoduya yatkınlığı var sanki. Sen partileri anlat diyorum. Gün görmüş kapı toparlıyor lafını. Sesinde deminki heves azalsa da geleni gideni, mutfaktan süzülen karnıyarık, şakşuka kokularını; çakır keyif sofralardan yükselen kahkahaları, ara ara işitilen terennümleri öyle tatlı anlatıyor ki benim yalnız tabağım bile şenleniyor. Geldiğine çok sevindim diyorum yatmaya gitmeden önce. Ben hep burdaydım , nihayet beni duyduğun için ben teşekkür ederim diyor.  Şükran içine sızan bu sitem çok tanıdık geliyor. Rüyama annem beni yıkıyor. Ben koca kadınım. Saçlarım köpük köpük.  Çitilerken durmadan söyleniyor. "Vaktinde gelmedin, gelmedin." Ter içinde gözlerimi açıyorum. Koskoca kapı yerinden kalkıp gelmiş  endişelenme burdayım diyor. Halkasına sıkışmış bir su bardağı. Elime tutuşturuyor. İstersen gel yanımda yat diyor. Fark etmesinler yokluğumu. Kedi çekmeceden çamaşır uzatıyor. Bir de pijama. "Üşütme; kim bakar ?" Kapıyı yerine gönderiyorum. Üstümü değiştirip annemle şefkati yatakta bırakıp antreye geçiyorum. Bir değişik duvarlar, ben kanapeye yerleşirken yeşeriyorlar. Kapı dal salıyor duvara. Üstünde  kızıl gerdan, dilinde bir ninni. Sabah olunca kapı hep güzel hikayeler anlatıyor.











Yorumlar

  1. Koskoca kapı yerinden kalkıp gelmiş endişelenme burdayım diyor. Halkasına sıkışmış bir su bardağı.
    Bu benzetme beni benden aldı... Çok güzel olmuş ellerine sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Ben de çok beğendim, kapılara hele ahşap olanlara karşı hep bir ilgim vardır zaten :) Bazıları özellikle konuşsun dinleyeyim hep isterim...

    YanıtlaSil
  3. “Son bölümde bu insanların avareliğe harcadıkları enerjinin onlara istihdam yaratılarak, hem toplumun yararına hem de onların yararına bir sistem oluşturulabileceği anlatılıyor. Böylece insanların açlıktan bile daha hırpalayıcı olan onursuzluktan da kurtulabileceğinden bahsediliyor.”
    Orwell ne güzel söylemiş. İnsan onurunu kaybettiği zaman insanlığını da kaybeder ne yazık ki.
    Çok güzel bir kitap olduğu çok belli, senin her yönüyle bizlere tanıtman da çok güzel. Çok geniş bir araştırma ve emek vermene teşekkürler, kalemine kalbine sağlık. Sevgiler 🙏🏾🥰🌺

    YanıtlaSil

Yorum Gönder