Sabahın erken saatleri, kuşlar bile tam atamamışken üzerlerinden mahmurluklarını, serin bir Eylül sabahında deniz beni kendine çekti. Bir taka, pata pata körfezin ortalarına doğru çevirmiş yekeyi. Balık peşinde belli akşamdan atmış ağını. Biraz açıkta bir tekne , içinde üç adam. Tutacakları balıktan çok oltaların ucuna takacakları birkaç söz ve uzun susmaların dinginliğine kapılmışlar. İnsan denize açıldığında ne büyük bir azametin içinde olduğunu, kendi küçüklüğünü daha çok anlar. Telaşlarını kıyıda, çakılların üzerine serip, sabır hırkasını giyer. Denizde olmak geçim ister. Deniz kıpır kıpır bir nehir gibi kıyıya akıyor. Öyle davetkar ki denize girerim belki diye mayomu giyip bir entari geçiriyorum sırtıma. Kapıyı usulca çekip çıkıyorum.
İskeledeyim şimdi. Denizdeki huzur ve sabır adlı iki balığı kolluyorum. Benden başka bir nefesin daha varlığını hissediyorum.. Avuçlarımı açmış rüzgarı doldururken, gözlerine denizin rengi vurmuş bir can beliriyor az ötemde. Uysal kuyruğu ılık bir meltem gibi sürünüyor bacağıma. Hemencecik birkaç adım uzaklaşıyor.. Besbelli içgüdüsel bir bilinçle yapıyor. Ama adeti olduğu üzere hali tavrı gelişi güzelmiş gibi. Dikkatimi çekiyor ve tepkimi görmek için uzaklaşıp beni izliyor. İskeleye neden çıktığını merak ediyorum. ''sen su sevmezsin, sebep balıklar mı?'' derken burnunu havaya kaldırıp kulaklarını dikiyor. Bir keşiş edasıyla havayı kokluyor, kulaklarını belli belirsiz sağa sola çeviriyor. Gözlerini benimkilere dikip uzun uzun bakıyor. Nedir bu meydan okuman? Yoksa güven duyabilmek için tartmak mı? Tehditkar bir duruşu var. Ben onu izlerken o da beni ölçüyor. Henüz benden emin değil. Aklıma okuduğum bir yazı geliyor. Gözlerimi kısıyorum onların dilinde öpücük gibi bir şeymiş. Gene uzun uzun bakıyor yüzüme. hala emin değil. Yeniden gözlerimi kısıyorum. Nihayet o da yeşil gözlerini kapatıp açıyor. Böylelikle anlaşıyor, aramızda sulhu sağlıyoruz. Dönüp iskelenin başına kadar yürüyor, tam inecek derken geri geliyor. Biraz uzağıma, poposunun üstüne yerleşiyor. Ön gövde alabildiğine dik, ayaklar birbirine bitişik, kuyruk arkasından dolanıp patilerin önüne yerleşiyor. Ne kadar usturuplu bir oturuş bu. Minik surat kalp şeklinde. Ona bu görüntüyü veren alnından aşağıya sarkan siyah gölge. Parlak ve bakımlı tüyleri rüzgarda tiril tiril. Sanırım kıyıdaki dükkanlardan biri onu sahiplenmiş. Ya da o insanı sahiplenmiştir. Türdeşleriyle onu karıştırmaması için boynuna küçük bir mavi boncuk bağlamasına izin vermiştir.
İskelede ikimiz de çok yalnızız. Sesimi olabildiğince yumuşatarak yaşamdan bir şeyler anlatıyorum. Paylaşılmayan kelimeler damağıma yapışıp pas tutmasın diye bu sessiz dinleyiciye anlatıyorum. Kafasını eğip gövdeyi tahta iskeleye yerleştiriyor, patilerini uzatıyor. Kuyruk arkadan öne C şeklinde kıvrılmış. Sanırım huzur bulmuş ki teslim oluyor. Gözleri yarı kapalı. Gene de teyakkuzda olduğunu dikili kulaklarından anlıyorum. Uyumak isterse diye anlatmayı bırakıyorum.. Sustuğum an başını çeviriyor bir kaç defa ağzını açıp kapatıyor. .Rüzgarla bıyıkları titriyor. Sonunda ise kısa bir mav duyuyorum. Söyleyeceklerim bu kadardı diyorum. Karşılıklı gözlerimizi yumup yumup açıyoruz. Kalkıp yanıma geliyor, sırtını bana dönüyor. Usulca elimi boynuna koyup sırtını sıvazlıyorum. Ürksün istemiyorum. o yürüyüp giderken elim kuyruğunun ucundan yere iniyor. Adımlarını birbirinin önüne atarak yürüyüp iskeleden inecekken son kez arkasına dönüp bakıyor. Son bir göz kırpış ile sahilden ara sokaklara doğru kayboluyor.
İskelenin altındaki balıklara eğilip bakıyorum.'' Görmedi değil mi sizi? Ama varlığınızı biliyordu.'' Avuçlarımı rüzgarla dolduruyorum. Üşütmüş müdür denizi? Elbisemi çıkarıp iskeleye bırakıyorum. Balıkların yanına iniyorum, karadan haberler taşıyorum. ''Biliyor musunuz bu iskeleyi yıkacaklarmış, yabancı çocuklar gelip kullanıyorlarmış'' diyorum. ''?Biz nereye saklanacağız ?''diyorlar. Lal oluyorum. Deniz üşümüş. Ben de ürperiyorum.
.
Ay cokk begendim ellerine saglik
YanıtlaSilHarika
YanıtlaSil