Çocukluğuma mektubumdur - İpek Dizdar

  Sevgili Çocukluk

   Uzun süredir seninle bir yerlerde rastlaşamadık. Bir taze yüreğin yanağını okşamayalı da hayli zaman geçti. Çocuklar çocukluklarını unuttu. Yeni doğanlar ise maskeli bir baloya geliyorlar sanki. Az kişili, mesafeli... Okul arkadaşlıkları kalmadı düşünebiliyor musun? Buna  da inanmayacaksın ! Senin koşa koşa gittiğin okullara 2 senedir doğru düzgün çocuk giremedi. Bu günlerde çocuk olmak epey bir sorumluluk gerektiriyor. Elleme, yaklaşma , maskeni çıkartma, hemen yıka ellerini....... Zamanında çok şanslıydınız, şanslıydık. Bir de kıymeti bilinseydi ! Ne güzelmiş çocukluk. Kalabalıklar arsında az farkındalık, az tehlike. Onlar da kendi başımıza açtıklarımız. Sen yitip gittiğinden beri başımıza neler geldi neler. Bu kulaklar neler duydu . Yok yok anlatmayacağım. Sadece seni özledim.

  Derin bir hafızaya sahip değilim ki sana dair fazla bir şey hatırlayayım. Çok az olay var hatıralarımda.. Bana kalanların daha çoğu duygu. Çekingenliğim, utangaçlığım, güvenli alanların içinde kalışım. Hala öyleyim. Risk sevmem, topluluk önünde konuşamam. Abim ise gözü kara , sürekli başı dertteydi. Sen görmeyeli ne kavgalara girdi.

   Bursa'nın en eski semtlerinden Muradiye'de doğmak senin için prestijdi. bir şehrin yerlisi olmak (aslında o zaman değil şimdi az bulunur bir şey )  Genç kızlığa kadar Bursa'da zamanın ortasında yaşadın. Tabii ki sen bunların tekmilini biliyorsun. Niyetim sana anlatmak değil. Ben yalnızca şurada dizilmiş dinleyen ablalara anlatmak istedim . 



   Muradiye'de, ana caddedeki evinizin kapı önünden Çarşı otobüsleri, dolmuşlar geçerdi. Dolmuşlar direksiyondan vitesli impalalar, cadillaclar Amerikan arabaları, şoförler aşina Mustafa Amca, Ahmet Amca Arabaların pencerenin altından geçtiğini söyleyebilirim , çünkü kaldırım bir metre ya var ya yok.

   Oynamak için karşıdaki parka geçerdin. Evin bahçesi yüksek duvarlı derindi, Ancak öğlende güneş alırdı. Karşıdaki park dediğim de önceleri koskocaman bir bahçeydi. Hemen yanındaki Muradiye türbesinin mezarları arasında dolaşırken o tepesi kavuklu mezar taşları seni hiç ürkütmezdi. Yaşam ile ölümün kardeşliği böylece aklına kazındı. Hiç ile çok arasında fark olmaması gibi. Bir çocuk için ağır konular, gel  biz parka dönelim. 

   Muradiye  parkı önceleri gerçekten içinde meyve ağaçları olan geniş bir bahçeydi. Şimdiki müteahhitlerin eline geçse içine onlarca blokluk site yapılır. Hatta abin sünnetinden bir gün önce yaşlı bir ağacın tepesinden düşmüştü. Ertesi gün pekala da sünnet olmuştu. Çocukları Allah korurdu. O ağaç ne ağacıydı? 

   Eyy çocukluk sense o ağaçlar arasında  hayallerle dolaşırdın. Bahçe parka dönüştüğünde ise yollarında saatlerce bisiklete biner, sanal maceralara at sürerdin. O zamanlar sanal bilinmezdi  farazi diyelim, hayali diyelim. Evden çıkmadığında ise pencereden seyrettiğin  bahçe koca bir deniz olur camınızın altına kadar gelirdi.

   Dizlerindeki kabuk kabuk koca yaralar hala duruyor mu? Seninkiler koşturup oynamaktan değil okul yolunda dönüp dönüp ardından bakan annene el sallamaktandı.( Annene düşkündün babana da ...) Okulun çok yakındı eve. Türbe duvarı boyu yürü, köşeyi dönünce hop okul kapısı. Üç derslikli, yüksek ama bir çocuk için çoookkkk yüksek tavanlıydı. Ahşap zemin mazotla cilalanmış. Her teneffüs madalya kürsüsü gibi koridora dizilmiş yangın kovalarını kontrol ederdin. Yangın çıkarsa Azrailin kancası ne ile ne yapılırdı ki?

   Eviniz kalabalıktı. Amcalar; halalar, dedenin üçüncü eşi olan babaanne. İki katlı kagir bir ev . Ayrı katlarda ama hep beraberdiniz. Babaanne ile oyun arkadaşıydınız. Kağıttan kayık yapıp yağmur sularına attığınızı da hatırlarsın. O kadın içindeki çocukla öleli çok oldu. Evde hep bir şamata, gürültü. Annen iş yaparken şarkı söylerdi. Hele mutfakta sesi billur gibi berraktı. Su sesinden farksız. İkisi birbirine karışır, mutlaka ama mutlaka gözlerinden bir iki damla yaş taşardı. ''Ne derdin var?'' demezdin de ''benim annem hem şarkı söyler hem ağlar'' derdin. Sesim benzemese de iş yaparken, yolda yürürken ben de şarkı mırıldanıyorum. Sözleri ezberleyemediğime bakma güzel uyduruyorum. Annenin sesiyle büyüyen sen duysan kulaklarını kapatırsın. 

 Daha neler neler anlatabilirim. Deştikçe anacak ne çok konu çıkar. Bugünlük yeter diyelim. Dinleyen ablaların da içi bayılmasın. 

  Bu mektupta bir parça seni andık. Diğer mektupta daha fazla şimdiden bahsederim. Sana özlemle sarılmak isterdim. Şimdi yalnızca kalp gönderiyorum. İyi ki yaşanmışsın , yüreğinden öperim.

                                                                                                                  Yalnızca İpek

                                                                                                            11 Temmuz 2021

Yorumlar