Çocukluğum... Siyah Karıncalara Ölüm :))) Füsun Günaydın

 


Çocukluğum Ankara’da önce Ayrancı sonra da Kavaklıdere semtinde geçti… Ayrancı semtinde geçirdiğim ilk çocukluk dönemini yaşamımın balayı kısmı olarak değerlendiriyorum. Henüz okul sorumluluğunun dahi olmadığı, zamanın çook bol olduğunu zannettiğim sakin, tasasız, eğlenceli bir dönem…

Pek çok apartman gibi, bizim apartmanımızın da ön ve arka bahçesi vardı. O zamanlar arabalar bu kadar çok olmadığı için bütün konutların çevresinin de otopark olmasına gerek yoktu. Bu yüzden arka bahçe bize aitti ve bütün gün orada çeşitli oyunlar oynardık.

Saklambaç, yakan top, ebelemece, sek sek, elim sende, kuka, güzellik çirkinlik… Haliyle bütün bunları oynamaya gün yetmezdi… Akşam olunca annem pencereden ‘’Eseeen hadi artık eve ...’’ dediğinde Hep aynı cevap ‘’ Ya 5 dakika …’’

En sonunda annem usanır  ‘’Aaa… Herhalde bu gece sokakta uyuyacaksın… ‘’ ’Peki, yatağını pencereden atıyorum’’ diye seslenirdi…

Bu tehdit gerçekten çok etkiliydi. Son cümleden sonra hiç ikiletmez derhal eve girerdim…

Keyifli günlerdi...

Tek derdimiz çok oynayıp yorulunca, su içmek için eve çıkmak zorunda olmamızdı… Evleri yukarıda olduğu halde, merdiven çıkmaya zahmet etmeden apartmanın altındaki bakkaldan şişe suyu satın alıp içenlere çok imrenirdim.



O dönemler herhangi bir pastaneye ya da lokantaya girip ‘’Bir bardak su alabilir miyim?’’ diye sorulan, suyun bedava olduğu dönemlerdi. Soruyu duyan dükkan sahibi hemen temiz bir bardağa su doldurup ikram ederdi… Sudan para isteyen esnafa mahallenin çocukları olarak biraz alıngan, ayıplayan bakışlar fırlatırdık.

Eğer isterseniz, bakkaldan para karşılığında şişe suyu alabilirdiniz tabii. Bu sular cam şişelerde ve ağızları kapalı olarak satılırdı. Pet şişeler onlara oranla çok daha yenidir.

Herkesin olduğu gibi benim de yaşamıma çocukluğum damgasını vurdu. Belki de yaşama olan aşırı bağlılığım- ki bu zaman zaman çevremdekileri usandırır- bu rahat geçen dönemdeki oyun ve arkadaşlık alışkanlığından gelir. Bilmiyorum hayat o zaman da çekerdi beni… Bir tarafım melankolik ve intihar eğilimli olsa da, yaşamın, ailemin, arkadaşlarımın beni çağıran sesine hiç karşı çıkamadım.

Evin arka bahçesindeki dut ağacını sallayıp yere düşen dutları yememiz, karıncaları sebepsiz öldürmemiz günün önemli olaylarıydı. Bahçede siyah ve kırmızı karıncalar vardı. Kırmızı karıncaların ‘’Türk’’ siyah karıncaların düşman olduğunu uydurmuştuk. Bu nedenle durup dururken siyah karıncaları öldürdüğümüz çoktu…



O dönemler annemle babamı mutlu hatırlıyorum. Babam işten eve gelirken, mutlaka bana bir şey getirirdi. Okul öncesinde bu hediyeler çikolata vb. iken, okula başladıktan sonra akşam hediyeleri çocuk kitapları haline geldi… Bu nedenle bazı eserleri zamanından önce ya da tam zamanında çok severek okudum.

Okumak, arkadaşlıktan sonra beni yaşama tutkuyla bağlayan ikinci sebep haline geldi… Okumak belki de arkadaşlıktan da öndeydi. Çünkü kitap okumaya başladıktan sonra, bahçede geçirdiğim saatler ciddi anlamda azaldı. Kitapların bilinmez sürprizli Dünyası beni çok hızlı bir şekilde içine çekti ve bir daha da bırakmadı.

Sevgili Çocukluğum…

Beni bugüne taşıdığın için çok teşekkür ederim. Yaşam pek çoğumuza olduğu gibi bana da çok anlayışlı olmadı… Ama bütün bunlara karşı durabilme gücüm ve bana güç verebilen dostlarım hep oldu…

 Senin sayende zor bir yaşamı olabildiğince alt ettim ama asıl önemlisi,  hayatla boğuşurken onu sevmeyi de hiç bırakmadım. Bütün o akışın hırpalayıcılığına rağmen, keyif almaktan ümit etmekten hiç vazgeçmedim, hatta yaşamaya hiç doyamadım… Ne denli zor olursa olsun yine de bana çok mutlu bir hayat sağladığın için sana çok teşekkür ederim…

Seninle çok uzun zaman önce vedalaştık sanıyordum, ama şimdi anlıyorum ki aslında sen beni hiç bırakmamışsın hep yanımda olmuşsun… Çok teşekkür ederim… Çocukluğum, çocukluk anılarım iyi ki varsınız…

 

Yorumlar

  1. Kennedy Caddesinde geçen çocukluğuma ne çok benziyor :) O günlere geri döndüm.

    YanıtlaSil
  2. Komşuymuşuz demek o zaman da şimdi de bir şekilde kesiştik ...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder