Sevgili Alev,
Nasılsın? Bak, Hamdolsun dediğini duyar gibiyim. Canım benim, her zaman pozitif olmuşsundur. Ben de iyi gibiyim.
En son başıma gelen olayı anlatacağım sana… Valla olayı ben yaşadım, ben inanamıyorum.
Tatilden dönerken başımıza gelenler... Tatil bitti… Kuşadası’ndan Ankara’ya dönüyoruz… Annemle arabaya bindik… Sakin huzurlu bir gündü… Hafta sonu değil, hafta içi erken saatte yola çıktığımız için yollar, oldukça tenhaydı. Rahat rahat Ankara’ya geliriz diye düşünüyorduk…
Biliyorsun ben geçen ay ehliyet sınavlarına girdim ama resmi olarak belgemi almadım. O yüzden annem bütün yol boyunca tek başına araba kullanacaktı. Sıkça mola verirsek, o da çok yorulmaz diye düşünüyordum. Hava sıcak, yol uzun… Biraz kestirsem mi?
İki şeritli yol bomboş uzanıyor… Karşıdaki şeritten bir kamyon geliyor… Aniden kocaman sağlıklı bir inek yolun yanındaki tarladan koşarak, asfalta fırlıyor… Kamyon şoförü doğal olarak bunu hiç beklemiyor. Frenlere asılıyor ama nafile…
İşte olayın burası çok tuhaf, çarpmanın etkisiyle inek hızla havaya fırlıyor… Ve yer çekimi gereği düşüyor. Alev, inek nereye düştü biliyor musun? İnek havalandı ve direk olarak karşı şeride bizim arabanın motorunun üzerine düştü… İnanılmaz bir olaydı… Gözlerimi açtığımda kaputun üstünde 1000 kg’lık inek duruyordu.
Aptal aptal ‘’Ne oldu?’’ diye sordum. Annem ‘’Arabaya inek düştü…’’ dedi. Söylemesi bile komikti. İnek şoku atlattı, toparlandı, silkindi ‘’MÖÖÖ…’’ diye bağırarak, gövdesi ile uyumsuz kalan küçük kuyruğunu salladı ve yolun öbür tarafında doğru hızla koşarak uzaklaştı.
Bizim arabanın motoru olduğu gibi yere yapışmıştı. Motordan dumanlar çıkıyordu… Bakakalmıştım… Bu sırada yaşlı bir adam yola doğru geldi ve ‘’Ben ineğin sahibiyim. Hayvanıma vurdunuz, bana ödeme yapmanız gerekiyor ‘’dedi…
Allahım! Ne diyordu bu adam. Araba yere yapışmış, yolda kalmışız, bir de tazminat mı ödeyecektik... ‘’Senin ineğin sapasağlam koştu gitti ya …’’
‘’Yook… O belli olmaz illa da bir hasar almıştır. Sıcağı sıcağına duymamıştır’’ demesin mi?
Anlat bakalım derdini… Yok, biz çarpmadık, karşıdan kamyon geliyordu o çarptı… İnek havalandı… Bizim üstümüze düştü. Valla Billa suçumuz yok… Kim inanır? Hele kamyonun kazadan sonra tam gaz kaçıp gittiğini, ortada izi bile kalmadığını düşünürsek…
Çobana olayı tekrar tekrar, defalarca anlattık... Defalarca… En sonunda ‘’Hem’’ dedik ‘’Biz yolcuyuz. Yolda kaldık. Paramız yok… Ne vereceğiz sana? Nasıl, nereye gideceğimiz bile belli değil’’… Çoban bu lafa ikna oldu… Ne dese beğenirsin ‘’Ben aslında kazayı GÖRDÜMÜDÜ…’’
Yani Alevim, çoban olayı bile bile, bizden para koparmak için ısrar ediyormuş… Kazanın sersemliği içinde boşu boşuna adama laf anlatmaya uğraşıp, durmuşuz… Çoban baktı ki para yok… Çekti, gitti ineğinin arkasından…
Kaldık mı şehirler arası yolun ortasında… Haydi bakalım otostop… Başladık geçen arabalara el kaldırmaya… Bir araba önümüzde durdu… Seçim şansımız yok… Mecbur bindik arabaya… Neyse ki karşımızdakiler iyi insanlarmış… Bizi en yakın yerleşim yerindeki emniyet amirliğine bıraktılar.
Dur bitmedi…
Karakola girdik… İn cin top oynuyor… Bir Allah’ın kulu yok… Köşeden görevli bir memur çıktı elinde bir kutu çikolata… Neşe içinde ‘’Hoş geldiniz’’ dedi. Bize çikolata ikram etti… Şaşkınlık içinde bir yandan çikolatayı yerken, bir yandan başımıza gelenleri anlattık… Görevli polis ‘’Valla sizin de pek şansınız yok’’ dedi. Onu anlamıştık aslında…
’’Bugün çok sevdiğimiz bir arkadaşın nişanı var. Bütün ekip oraya gitti. Bu da onun nişan çikolatası… Yani bugün size yardımcı olabilecek kimseyi bulamazsınız.’’
Alev nasıl bir şeydi… Sakin başlayan yolculuk nasıl bir kara mizaha dönüşmüştü… Neyse ki bu aşamadan sonra olaylar kolay ve hızlı gelişti. Görevli memur bizi merkez sanayiye götürdü. Araba yoldan kaldırıldı. Sanayide tamir edildi.
Evet evet, en sonunda sağlıkla Ankara’ya ve eve kavuştuk…
İşte arkadaşım benden son havadisler bunlar… Sen ne zaman geliyorsun Antalya’dan? Çabuk cevap yaz lütfen… En kısa zamanda görüşmek üzere sevgiler, selamlar…
Füsun
Yorumlar
Yorum Gönder