Dolunayda ahşap evin halsiz merdivenlerini çıkıp, akşam
kapısını çaldığımda morla gelen bir yangın gibi karşılamıştı beni. Dokunduğum
teniydi ve fısıldadığı sevda sözleri. Saatin obur sarkacı hızlıca tüketmeye kararlıydı
bu sevda dolu dakikaları, saniyeleri, hiç usanmadan, hiç acımadan. Kalbim zalim
oburun ritmine uymuş hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı, rüya her şey rüyaydı, geçen
o saniyelere inat, sarkaca inat görülen şehvetli bir rüya.
Gece yarısı kalkıp resim yapmaya başladı, fırça, boyalar ve
tuvalle o erişilmez dünyasına girmişti yine. Kalkıp giyindim, bir ağıt gibi
çıktı ağzımdan hoşça kal.
Duygusal feveranlarıma sağır, esrik bir duygunun etkisinde kan
kırmızısına boyuyordu tuvali.
Ertesi sabah kumsalda elini tuttum, buzlu gözleri uzaklara
çok uzaklara bakıyordu. Günaydın dedim,
öptüm dudaklarından, hiç oralı olmadı.
Yengeç kız olsam balıkçıların ağında yine de ilgisini çekemezdim.
Ahlakı bir kaygı, dış baskılar bizi birbirimizden
uzaklaştırsa bu kadar çaresiz olmazdım.
Resim sanki onun fahişesiydi ya da renklerin eteğinde bir divaneydi
o.
Dokunduğu tenimdi ama mor bir yangında kaybolup gitmişti
ruhum.
Karsiliksiiz askin butun caresizligini hissettim...
YanıtlaSilTeşekkürler
Sil