Arzu...!
Hani yeni doğan bebeklere ''Adıyla yaşasın'' derler ya, ne
demek istediklerini bilemezdim. Şimdi düşününce sende öyle bir hal görüyorum. Yaşama
ve üretmeye karşı hep arzu doluydun.
Mandalalar çizdin, çemberler çevirdin. Anlattığın masalların içine kendini öyle
bir yerleştirdin ki çocuklar pullu şalvarının ışıltısına kapıldı. Elinde
amigurumi kalplerin dağıta dağıta gücün yettiğince gezdin. Arzuların mutlu
olmak ve mutlu etmekten yanaydı. Ruhundaki ihtişam buydu.
Ses olmayı ,
seslenmeyi sevdin. Karşındaki duymayınca kırıldın. Yalnız hissettin. Onlar
duydukları kadar seni yaşadılar. Ama sen her şeye karşın hevesle yaşadın
masallarını.
Gezgin ruhun hep vardı. Genç bir kızken baban takılırdı
''Tırnağı kırık keçiler gibi nerelerde dolaştınız bugün '' diye. İsmet amca taa
o zaman kırık tarafını mı görmüştü ? Normal yollar sana yokuş oldu. Yoruldun be
gülüm.
Seninle dostluğumuz üniversiteden beri neredeyse kırk yıl
oluyor. O kırka ne kırk yıllık hatırlar sığdırdık. Hayattaki en uzun dostluğum,
belki de tek arkadaşımsın. Sen hep bıcır bıcır şakırdın. Ben Bursa'dan gelen
sessiz sakin bir kız. Nasıl bu kadar kaynaştık hatırlamıyorum. Yazışmaya derste
birbirimize uzattığımız küçük notlarla başladık. Şakalar, dedikodular, mısralar, Özdemir Asaf
şiirleri... Aynı dili kullandık, yazılanları aynı anladık. Sonraları ayrı
kalsak da birbirimizi ziyaret ettik, yazıştık, telefonlarda ''sesin çıkmıyor ne
zamandır. iyisin di mi?'' dedik. Evlerimizi evimiz bildik. Bazen de
yazdıklarımızı biriktirip kendi sesimizden okumak için buluştuk martı
gölgelerinde. Biz geç kalmış romantiklerdik. Kusuruma bakma şu an seni bıraktım
kendime ağlıyorum. Sensiz çok eksik kaldım.
Kendine Masal Nine dedin de senin içinde büyümeyen, arzuları
körelmeyen çocuğa haksızlık ettin. Sen de başını şöyle sağlam bir omuza yaslayıp
anlattığın masalları dinlemek isterdin.
Sosyal medya hesaplarından fotoğraflarına baktım. Aslında ne kadar kalabalıkmışsın ne
çok insan biriktirmişsin. Etrafında bir sürü seni saran insan varmış. sen de en
güzel gülüşlerinle onlara sarılmışsın. Birlikte hayal kurabildiğin insanların
oldu. Bir gayret kendini yollara, maceralara attın. Çingene gönlün birlikte yola
koyulduğu herkesin eline sıkı sıkı sarıldı.
Çabuk kırıldın, çabuk küstün. Hastalığın başında bile ''
Aklımdan veda mektupları yazıyorum gülüm , boşuna uğraşma '' deyişin teslim
olmak mıydı ? Yoksa fazla gerçekçilik mi?
Sana hiç yakıştıramadım. Niyetlendim ama döndüremedim. Oysa tutunmak
için hayallerin, yolların, evlatların vardı.
Senin ile en son dağ çiçeklerinin resmini çekmiştik. Kardelenleri ve orman menekşelerini bulduk ve adını bilemediğimiz başka çiçekleri. Saksıya aldığın bir kök menekşeyi de bana verdin ormanın toprağı ile. Koca bir torba hazırladın gönlün gibi. Fındıklar, silor, ormandan ellerinle topladığın kara mürverler ve gene kendi yaptığın sirke. Bak şişemi isterim dedin. Ben sana daha çok şişe veririm sen gel de demiştim. Şimdi onlar mutfakta, sen gelmeyeceksin...
Sülüklü Gölden inerken ormanda kurumuş bir ağacın içinden yetişmiş kocaman aşk merdivenini fark edip heyecanlandık. Doğa nasıl mucizeler yaratıyor. Gene de yaratsaydı...!
Evlatların telefonun
diğer ucunda sesini arayacak Evinde,
kapında hiçbirine kıyamadığın kediler seni bekleyecek. Eline doğan bir kedinin
uyutulmak zorunda kalınmasına hıçkıra hıçkıra ağlamıştın ya daha 20 gün bile
geçmeden aynı şeyin senin başına geleceğini aklımızın ucundan bile
geçiremezdik.
Örgü sepetinde
yumakların, mutfağında sirkelerin kaldı. İlk defa menekşe sirkesi kurmuştun,
şifa olacaktı.
Biray önce bir şairin sayfasında günaydın demiştik
birbirimize. Şair buradan birbirine günaydın diyen arkadaşlara da Günaydın
demişti. Mutlu olmuştuk. Hani Gölyazı'ya gidip birlikte göğe bakacaktık. sonra
yazdıklarımızı kendi sesimizden okuyup içimizi dinleyecektik. Sen o çok
sevdiğin deniz kıyısına bir karavan çekip yaşayacaktın. Gezdiğin yerlerde daha
pek çok çocuğa masallar anlatıp amigurumi bebekler dağıtacaktın. Heybende dağıtılacak daha çoooookkk şefkatin
vardı. Hep sana yazarmış gibi senin için masallar yazacağım.
Son defa senin için geldik Kuzuluk'a. Ve bir daha gelmek
veda içinmiş. On sekiz gün önce son resmimizi '' has enişteme de teşekkürler ''
diye paylaşmıştın. Hamdi bugün mezarına toprak attı. Has eniştelik bunu da mı
gerektirirdi? Son kez sana gelirken arabanın motorunun çalışmasıyla radyo da
açıldı. Sen mi gönderdin 'ARKADAŞ' çalıyordu.
''Ortak olmak her sevince, her derde kedere
Ve yürümek ömür boyu beraberce el ele
olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş
Yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş ''
Sanki son vedamızı etmişiz
Radyoda Çalan Arkadaş
Gökyüzünde leylek sürüsü
Bulutlardan kız kulesi
Ve elinde ' HİÇ ' dövmesi
Sen toprakta
Yüreğin hala sıcak....
Dönerken İznik gölünün kıyısından geçtik. Yıllar yıllar önce
babamın sana gelincikten bebek yaptığı tarlalarda gelincikler gene açmış.
Senden selam bıraktım narin yapraklarına. Bir ağaca sarıldım seninle
sarıldığımız gibi. Dinledim. Gezdiğimiz yerlerde anılarımız, sense kalbimin
köşesinde hep olacaksın. Bu bir veda değil. Ben sana anlatırım , anlatırım.....
İpek/
26 Nisan 2021
Yorumlar
Yorum Gönder